21 Ağustos 2012 Salı

İzahiyatik

Bir gün yağmura ağladığında,anlamış olacağım
''çok kişiyi kaybetmişsin işte''
ve yağmur bittikten sonra da devam ediyorsan ağlamaya
-annen ölmüştür kesin birtağnem
-zamansız sarılabilirimdir,o zaman sana.

Sonracığıma onarılmak isteniyorsa
ruhun için.
Kasım bir ay-adıdır
sigaralar sönerse
tekrar yakılır
hüzne çark ettiriliyorsa bu kabullenilmiş morfin seansları
ve anlamıyorsan bu şiiri
kesin ben yazmışımdır.

Elif geçenlerde bana bir kalem aldı
git intihar et demek istiyor sandım.

İsrail peygamber ismiyse
bu faşist sandığın içinde ancak
ölmeden önceki günahları saklarım.

Üzülme fakat.
bunun ağrısından çok şahane
senaryolar yazarsın.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

premothere

her sırrına şaşkınım senin
sinirlerim alt üst oldu 
gemiler öte yakaya gidecekmiş.
ellerin burada olacak diye koyvermiyorum kendimi.
ellerini bir tutsam vermeyeceğimi de sen biliyorsun.

Hala kırkı çıkmamışken kendimin
benzerlerini çağırıyor gökyüzü,tek renk beyaz.
siyahi anneleri ağlıyorsun sen.
çay içmeliyiz,çok terliyiz,hasta olup ölemeyiz
şanssız çocuklarız biz
bizi doğurmadan öldü çünkü annemiz.

Tersane Terk

Ölünün öldüğü yerinden anlıyorum.
seni sağ bileğim anlamıyor
binalar var burada,şarap lekeli masaörtüleri.
bardaklarda ruj izleri.
senin.

Görüyorum bir balıkçı tersaneyi tanımıyor.
gemileri anlamıyor
ağları,ağlayarak geriyor.
geriliyor bir hat.
kabahatli sanıyor kendini.
asıl kabahat.
re minörden ağlayarak girip.
major depresif ilaçlarını kullandığını
bildirmek

Boynunu zarif tutma,
ellerim kopacak
burası o eski türkülerin şeddesi.
kır vazolarını,üz anneanneni.
herkesi affettireceğim
çok anladım çünkü seni çok.

Görüyorum bir tersane tanınmıyor
yaşlı bir balıkçı tarafından
dağları,dağlayarak geçiyorum
erimiyor o hat bu yaz günü
buzlu arafat cehennemin tağ ortasında arıyor kendini
arap atlar nasıldır şimdi?
sorduğun soruları sorduğun tramvayı
türkçeye çeviremiyorum daha
vallaha çeviremiyorum
çok anlıyorum ama seni,çok.

Tedavülden kalkıyor deniz.
gri kahverengi soğuk benizli bir zemini
yoğuruyor içim.
içim çekildi,içim çıkacak
ölüşüm üzgün eder belki diye yazıyorum her kesimi.

beni denizden başka şey onaramaz artık halindeyim.
sulardan sessizi dizginleyemez
ve dinemem içimde artık

Beni ellerinden başka şey doğuramaz artık,
çünkü mum yuttum,ayindeyim.



Bir balıkçı,aydınlıktan korkuyor
mumları kustum,evde mutlu olduk kaldık.

Biraz duruyorum,tramvay rayları parçalanmış oluyor.
balıkçı ölüyor
ben gülüyorum.

Sen yine geç kalıyorsun.

Bunu affettiremiyorum onlara.






3 Temmuz 2012 Salı

Kaç ölümlü şeker?

biatı yaşamadan yaşlanmış.
tabiaten güle yanık.
zaruri zindanların dil altı ilaçlarını
vermemekte ısrarlı
bir kadın
kahve çalıp,piyano içiyor
yağmuru güle oynaya yağdıramadığı sevimsiz
pazartesi akşamları.
ailesini bir tramvay yolculuğunda kaybetmiş.


Tabiatı biaten yaşlaşmış.
tentürdiyot kokusunu
hastanede,kalbini dikerken öğrenmiş
yaramış hastaneler ona.
-ölecek insanları ilk görüşte anlıyor artık
o kadın.
gördüğü her tabloyu Pablo Picasso'nun zannediyor.
resimlere peyderpey meraklı.

Evraklı insanların sıkıntılarını yaşıyor
oturduğu kaldırımdan,-içtiği sigaralara
toz kondurmamak için,kendini öldürmeyi
düşünüyor.

Geçen gün,-Göğe bakma meyhanesinde
ahşap parkelerden soğuk giriyor diye içlenip
üç şişe  1987 Bordeux  şarabı içmiş.
hesabı ödeyemediği için Ah muhsin ünlü
şiirleri okutmuşlar,tüm gece.

''Diyor ki,-ellerinin birtanesinde.
-bahçenin saçları kazıtılmış.
kıbleye çevrilmiş eşarp boşlukları
veyahut tan ile ten çarpık öldürülmüş aile mezarlığına
nazarlığına güvenmiyormuş martılar.
o da martılardan daha akıllı olduğunu zannettiğini
söylüyordu-yüreğimizdeki kurumları nasıl temizleyeceğiz diye toplandığımızda''.

Göğe bakma meyhanesinden çıktığında.
göğe bakma meyhanesinden çıktığını hatırlayamayacak kadar sarhoştu.

...

ebem kuşağını içine çekerek yürüdü,üçüncü köprü sandığı köprünün trabzanlarına çıkıp
astı yüzünü...

aydınlık havalandığında...
ölüye vurdu kıyısı.

Sebebi kırkyedi saat sonra anlaşıldı...

''Meğer  kimsesi yokmuş.
düşün
hiçkimse kaç şekerli içiyorsun diye sormuyormuş''














28 Haziran 2012 Perşembe

Hangi yaylım faslı bu?

Düşlememe izin ver
üzüm taneleri birleşip cesedim oluyor.
kırılan ellerini anneme itiraf ediyorum
-kırıldıklarımızı birleştirip
herhangi bir vasıtayla varıyoruz
Allahuekber dağlarına.
üşüyorsun,üşüme.
ağrılara meyhaneler kuruyorum tenha yerlerde
-meyletmek.
enstantaneleri büründüğün sessizliklerle süslüyor.
kaç bin desibellik susuyoruz aşıkken.
onlar seni elbisesiz düşlüyor üzülüyorum.

Bir gün gelecek o tren.
-sesleri vapur seslerine benzemeyen
baca karanlıklarını gökyüzüne katarak
sen ayırırsan onları gökyüzünden
ağlayarak öperim yanaklarından.
ne güzel.

Herşey yerli yerinde bertaraf.
-dudaklarındaki pelikan tütünleri her tarafa eşit
miktarda dağılıyor.
ben seni büyüten evliyanın
sözsüzlüğüne maruz kalıyorum
o an falan fişman uzuvlarım ağlıyor.
tenli tensiz dağlı yollar çıkıyor karşıma
derin nefes alamıyorum hiç
dalamıyorum gecenin bir saati.
-heyecanlanıp tiksinç merasimlere ayırıyorum
senin bana ayırmadığın vakitleri.

Lütfen düşlememe izin ver.
gel al şu kalemi ellerimden.


Senin ney selamından.
-hangi yaylım faslına giriyorum?
-cadde-i kebrin ortasında
dudaklarımı elleyerek ağla
ortalama beş saniye aralıklarla
periyodik tramvay fotoğrafları çekip basarım heyecandan.
sonra habibim,-geçerken selam eder artık oturmadığımız o eve camdan.


Kabul edersen düşleyeceğim,ama sessiz ol.
Çünkü annem -vesveseme kuduz...

-Korkuyor doluyken

         rakı bardaklarımdan.


18 Haziran 2012 Pazartesi

Diyo/jen

uzak uzadıya efsunundan döndüm.
cinnetteyim.
bizim göğün güvercinleri
üstümüzde uçarak iş atıyor gözlerimize.
bunun dramatizanlığını iki kuruşa
ayarladığım özlem evi çalışanları kurguluyor.

kaliteli tütünler içmek,yaramıyor mu dersin bize?
nutkunu tüttürdüğüm an için diyorum
şimdi-
gel de öpme,aşka isyan istemem.
-çünkü




gölge etme,başka ihsan istemem diyo/ jen.


''keşke gelsen,-gölgeme gölgeni eklesen''





17 Haziran 2012 Pazar

’’Gönlüne yerleştirdiğin glock marka tabanca için affetme şiiri’’


’’Gönlüne yerleştirdiğin glock marka tabanca için affetme şiiri’’

Kan döküyor ahşap kendi kendine
soğuğu sırtım kendiliğinden kesmiyor
ben doğa duymaz,bugün öldürülmeseydim
yarın kendimi öldürecektim
ne tür bir silah ile yapacaktım bunu
karar verememiştim henüz
Sen gönlüne glock marka
namlu uzunluğu 96 mm’ye varan
bir tabanca yerleştirmişsin.
üstelik ağırlığı 570 gram dolaylarında.

Ben doğa duymaz,üç kez cinnet geçirir oldum
ama tuttum kendimi
annem bana hep delisin sen der.
birgün gerçekten delirdiğimde o ben hep demiştim diyecek.
Sustuğunda ise keşke normal bir adam olsaydın da
masa başında çalışır gibi yapıp
her ayın sekizinde maaşını alsaydın der gibi oluyor.
ama demiyor,sanırım artık hiç diyemeyecek.

Ellerin yüreğimin ağırlığını söyleyemiyor
ama ben hep kendim buluyorum bunu
diyorum ki içimden
’’Şöyle bir gelsen,şiir yazdığım kağıtlara göz ucuyla bakıp
ne güzel şiirler bunlar desen,-ellerim kırılsa kendiliğinden’’.


Ben doğa duymaz
adım ve soyadımın ilk üç harfi birşeyler imaa ediyor.
buna mütakıp yeniden doğ-up beni duy-manı istiyorum.

Bugün
ölümümün şu saatinde
kuşkuya düşüyorum,gözlerinde imsak vakitlerini
kaç dakika ile kaçırdığım konusunda.

Boynumdaki cevşeni,annem okuyup üfledi.
çocuklarımıza okuyup üflediğin cevşeni tak istedim
her gece.
sırf bu düşünce yüzünden,güneşin binbir türlü doğuşu var göğe.

Seni yüreğindeki glock marka tabanca için bile sevdim.

Çünkü senin ellerin bir ömrü törpüler ve çırılçıplak teneşire yatırır-dı.
-kendiliğinden temizlenirdi yüreğim,uzak-uzadıya.

Çünkü
-sen güldüğünde,beni bitkisel hayatta fotosentez yapmaya iten
gül bahçeleri karşılardı.

Çünkü.
-düşünsen aslında
edebiyatın sakallarımla paralel anlamları vardı.

Çünkü düşündüm ardından hep.
-senin Ney üflendikçe kabaran yürek bulantıların vardı.
ben mor tülbentlerini,-annemin tülbentlerini öper gibi öperdim hep.
bu yüzden duvarlara gölge düşünce anladığımız tiyatrolar da oldu.
bunların olduğu akşamlar,-ben gözlerimi kapatınca
sen hep şiir kitaplarımdan öptün beni.



Senin antik-arabistan tımarhanelerine hayran olduğun
ezher kıyafetlerinden aşikar.
Aklına seher vakti kargaşasından,benim
hep boşluklara koşturduğum anlar gelmesin.
Çünkü korkuyorum aynı zamanda
inandıkça keyfiyetten soğuyor ellerin.


Tövbe ediyorum
-yollar katıyorum kalbine
ömrünün azabını çekiyorum içime,mis gibi.
sen kattığım yollarda gidiyorsun
gözlerin ilahi kahve rengi,-daha çok derin.

Sana renkleri anlatırken
-istemeden türkçeye çevirdiğim yağmur sesleri
yüzünden daha çok kısıldı gözlerin
bilmiyorum ki ben
seni öperken mi
ne zaman
gönlüne glock marka
tabancayı yerleştirdin.






Ölüyüm
-bana izlediğin pencere kenarlarını getir
zaman ben
Sana ağlayarak çay da demlerim.



ben doğa duymaz
burası cennetin cehennemi en net gören kısmı sanırım.
sen Nerdesin?

16 Haziran 2012 Cumartesi

garip

Sana bir havadisim var,
- iyi anlamda değil.
Bir şiir kısalıyor gittikçe.
sen git gide yalnız kalıyorsun.
mütevazi bir azalış.
hudutta.
elim tüfeklere varıyor
sağım solum yanlış.

Sanki Hacc'a yetişiyordun.
Garip bir gidişin vardı Mercedes'e binip.

o saniyeyi unutmaya,tenezzül edemiyorum.

15 Haziran 2012 Cuma

seninle aynıydık.


Aklıma
acıbademde eski bir şarkıyı
hatırlamaya çalışırken geldik.
sen çay söyledin.
Guatamala'da küçük bir çocuk nasılsa
öyleydik.
her an,olmayan şeylerimizi kaybedecek gibi.

Ellerin
gökten bir ip inse
direk asılacaktı.
beni asmak için.
azalmak için,susman yeterli.
ne hoş bir teferruat.
gerekli hiç bir maddiyat yok.


Şimdi ben
neden,öğle uykularımdan bahsetmiyorum.
şimdi neden
gözlerimden uyku akıyor.
ve hala tam anlamıyla çözemiyorum kendimi.

Ben bir sabah,güneş doğunca
derdimi küçük bir kağıda yazıp
buruşturdum,sana getirdim.
doğrulunca herşey yanlışlaştı.


Aslında baya bi yanıldım.
Çünkü zaten.
iç hüzünlerimde,kürtajla aldırdığın her saniyem.
Guatamalalı bir çocuktu.

Seninle,aynıydık.


Ruhtelif.

şehirler arası yürütüyorum,-efuli bir manyak
kuruttuğun  kendi yanağın,-sömürgeden şikayetçi bayraklar.
-kendi kendine yanan bir ağaç kadar müzdarip
avuç içimdeki çizgilerde keyfi yıktığım salıncaklar.

''ezberini bozmak için bu kez ben sabah ezanında ağlıyorum, salkım saçaklar..''


Alçaktan bir düş ürüyor.
-al çakmak.
şimdi ben o kaldığı için
yürüyorum.

Şiire huzeyme.
-bu kırıldığın edebiyat tüneli.

İnşaa ettiklerimden,geçtiğini
görmek istiyorum.




Zemin kata çökesice,boş kaldırım.
-tüfeğimi boşluğa doğrulttum
gelen geçen kimseler yok
endişelenilmiyor.
-baş kaldırıyorum.

8 Haziran 2012 Cuma

Neşet Ertaş'a Sanrı Kuşağı.



Aynanın karşısına geçip
    -kendi omzuma dokunuyor gibi yapıyorum
''Merak etme;
-          çok acıyor ama sonra geçiyor ''diyorum
günah benden gidiyor
eğilip çekmeceye 45'liklere meylediyorum
''Gönül dağı''


Aynadaki adam tekrar beliriyor ve ekliyor.


''Ee doğa,bazen neşe bazen Neşet'' 


ben şarkı başlayınca
-kendimden geçmeyi bekliyorum.



Baba Küba Küba bakma bana.

Dilimi kurutarak ayılıyorum.
Bir arjantin daha gettolayıp.

''baba gözlerime Küba'ya kaçıcakmış gibi bakma,biliyorum getto ayıp''.

Dilim kurudu,ayıldım
girdiğim derin marşın ezgisine
özgürlük orduları yarattım ve katıldım


''ama gözlerime bakma böyle Küba Küba,ben aile mezarlığımıza ilk giren olacağım baba''

Misal için ödün.

Kapının
anahtar deliğinden
baktığındası için hiç kimse
esrarengiz birşeyler yazmamış mı Nakşiyan.
Orada galaksinin ne tarafına
hiçbirşey sermeden eğilip tövbe ettin.

Hiyerarşi en son kime varıyor
en son kime boyun eğiyoruz yani
Nakşiyan nirvana var ise eriyoruzdur.
Erdiğimiz için verdiğimiz şeyler var.
Misal Ödün.

Bokuna karışmıyor değil mi? korktukların.

Efuli bitecek ellerini kalemden doğur.

Yar kırlangıçları öpüyor
Efuli
birşeyler yapmamalı mı.
Çek ellerini kalemden Doğa
yazmamalısın.

Yar kırlangıçlar
öpülüyor
efuli
yaptıklarımız birşey değil.
Bitecek ellerini kalemden doğur.
ayazma nasıl?


Yar kırlangıçların
alınları ne kalın
efuli
onlara ince elediğin
gözyaşlarını yetiştir.
bu eller bir kalemde doğmaz
doğar ama bir sabah ayazlar
tutarsan ellerimi asıl.

''Asılsız sinyaller alıyorum,Efuli ölüyor Şemsettin -bari şarjörü boşalttığın için ayıl''.

Hepsi Ne Bileyim.

Bir dağın kalbine tüfeklen ineyim.
-giriftar olayım,delik deşik.
bu kalemi
salıncağına park edeyim
sonra kendimi sobeleyeyim.
bu bahar çok başka şeylerden söz edelim.
Tüfeğini indirmeden ellerime daya
kalbine dayansın ellerim,bir tramvayın.
travmasının adını küçükken koyan bir adamım
hepsi bu olmadığı için koyduğum adı unuttum.
trav/ma/yınım.


Bir tüfek kalbime dağ ile insin
giriftar ol,güvercinler desin bu gök delik.
bu kaleyi
alıncayana kadar derenin
içine olta at,yakalayabileyim
söz ettiklerim demin dediğim baharlardan da sonra gelsin
ben her istediğimde kendime gelebileyim
Fakat hepsi bu değil
hepsi ne?
bileyim.

7 Haziran 2012 Perşembe

yetiş neredesin?

Ellerini tutuyorum,kırılıyor
pencereye yönelemiyorum.
buna mütakıp
cenazemi kaldırıyor gece
sabah olacakken.

''yatağımın ucunda tıbbi seanslara maruz kaldığımı sandığım için öptüğüm kadın''.
Keşke adın geçen herşeyi sadece bana bıraksaydın.

5 Haziran 2012 Salı

garı ayrı ihtiyari öptüm.

garı ayrı ihtiyari öptüm.
düşlerine mor serüvenler bulaştı
yosun deydirerek söndürdüm
-
kaza eseri bir şiir bu halka ulaştı.
Oysa biz ebedi ilimlerden sonra
topyekün ilahi heveslerle kuşanmıştık.

Bana sorarsan
bilmiyorumdur
Kaçıncı yeniye peydah etti beni eski ölüşmelerimiz.

Evhamla Lirlere İğne Fısıldıyor.

Evhamla lirlere iğne fısıldıyor
elleri literatürden iğdeye fırlıyor

Lejyoner yüreğimde her gece
-elif'i görünce afallıyorum.

İsyan bayrağını,öperek ütülüyoruz
-evveli gömdüğüm için,öpemiyoruz

Fesatı yüzük oyun affetmek için.
-sürmeli insanları ağlatana kadar,kendi gözleri doluyor Elif'in

Karanlık olduğundan,daha iyi görüyorum.
Sala verilen insanların sema yerlerini.
.




Ürperten Eski Ellerin

Perde çekildi
şehir ürperten eski.
-hallerimizi angolasakson kaydediyor.
ağla diye gözlerini öpüyorum
ellerimde menfurdan ipek mendil
gitmediğim bir yerden dönüyorum
dönüş yolları notasız perspektif
...
Ellerini,ellerime yatırmış,spekülatif sessiz
dinlendiriyor.
Ben heyecandan ölüp
öteki tarafa ellerimi tuttuğunu dillendiriyorum.


Ölen Annelere Ölen Anneler Kavuşuyor ise

Sonra insansız uçaklarla bir sürü insanı bombaladılar şemso.
Büyük topraklarda , büyük küçük demeden.
Onlar ölünce orada soyadlarını kurtuluş olarak değiştirdiler
tanınmasınlar diye,çünkü en çok yüreklerine sinmişti
bizi neden öldürüyorlar anne sorusu?-büyük küçük demeden.
Ölen annelere ölen anneler kavuşuyor da
-anne olmadan ölenler...
Şemso onlara anne olabilsinler diye...
Şölenler hazırla
Bak bir sürü anne var orada desin,onları görenler.

Uyandıktan sonra buharlı biri cama...

Sessizliği yasaklayan siyasete meylediyorum.
Annem eşarbını babamın mezarına ha gömdü ha gömecek.
-Bir gün kendi rüyama girip,o ölmedi diyorum.
Uyandıktan sonra buharlı cama biri 'Ölecek' yazıyor.
elzem hali,senin güzergahsız gülüşlerinin
her geçen gün azalıyor.
-Buna binayen saat dokuzda tekrar yatıyorum
bir daha uyumamak üzere uyuyorum.

Şiddetin en zamansız talimi bu
yokluğu  anlıyorum,fakat konuşamıyorum hakkında.





Hangi cenazeye katılıyorsun ki şaşkınlığın.

Dinmiyorsa elleme,ellerine kalır yağmur.
 fişenki eskisi gibi kağıda sürerler onlar.
-onların tüfeklerle kendini öldürüyorlar hali
benim tasarladığım batı şeriaya çokça istihdam sağlıyor.

Bu yüzden katlanamadığım çağlardan gelmiyorum.
Bu yüzden de dinmesin ellerinde bu yağmur.
Islak.
-Betonların
Üzerine dinamitler örüp kaldırıyorum.
Senin kuruduktan sonra
hangi cenazeye katılıyorum ki şaşkınlığın.
hep beni anlayınca vuku buluyor.

Cılkım
bir seansta çıktıktan sonra
ben
ipek diye sanıyorum,kırılıyor. ah bahçeleri devirip ararken inandığım ellerin.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Güruhta sakallarımı kandırdığın çatı katı tozları

Kaynıyor gözlerin,bilmiyor muyum?-biliyorum işte.
aksine bir şuhu getiriyorlar kanıyorum.
-dolaylı ölüyorum bir istasyona sebepsiz.
Ah'ımı kim aldı biliyorum.
onu kime verdiğimi,biliyorum işte.

Hani uğruna ölünebilecek şeyler vardır.
Yaşıyorum bunun uğuruna inanıp.
Beliğ şeyler vardır,ellerin.
Ellerinin öldürmediği uzuvlarım olmalı.

Veda ediyorsan,atalet hallere davranmalı
Çay koymalısın,
çay içmiyorsam,son kez gördüğüme inanmam seni.
İnanamam işte,

Güruhta,sakallarımı kandırdığın çatı/katı tozları
hep salıncakları eski evlerde bıraktırıyor bana.
-Vakti şeriflerden Cuma sabahı.
beni bıraktığın salıncakta,keyiflenip ağlama.

Şalların son koyduğun yerde kendi kendine infilak etti.
-Bağlama çalan bir suphi içimde..
bağrıma cadde-i Kebir'lerden Muhsin Efendiler.
-ayet ayet ağlattılar.

Biliyorum fakat ben herşeyi,
-seni Rükuda kaybetmeseydim
secdeye durunca kaybedecektim.


Veda ediyorsan ama,atalet hallere davranmalı
Çay koymalısın
çay içmiyorsam sen gözlerime bakıp
Şu dağlara,on iki yardım fişeği atalım mı derken.
ayrıldıktan sonra ki ölü hallerini kastedip.
Ben saçmalama deyip -ölmeye devam ederim.


Haydi.
Çay koy da içelim.
sonra on iki yardım fişeği dağlarına mı atalım ayrılığımızı.
ne yapıyorsak yapalım.



3 Haziran 2012 Pazar

Serkan Karaçay'ı Kim Neden Öldürsün?

Serkan Karaçay;
-Siteryoşat tekniğine güvenerek,
beni gördüğünü iddaa ediyor.
eski mevki,yeşil
üst kademeleri tirbülansa epey çabuk girmiş.
güzergahımı yanlış tayin edecek bir
-yolcu otobüsünde.
Ben bunu dedikten
kaç gün sonra
ölüm haberini alıyorum.
Serkan karaçay'ın ölüsünde ev bulunuyor.
bunları o kendi
tramvayda iç geçirirken söylemişti bana.
Romantizm,Crambo,kültür,roman tercüme ederken.
beklediği tramvayın,gelmeyişini,onun tatlılığına
bağlayıp öldü.
ağır basan,ahşap bakışlı monoton japon diasporası
bir kadına tütün bırakmaktı.
Bırakamadım ve yüzyıl geçti o anda
 ben hep  ahmaktım diyor
bana çok zaman.

Serkan Karaçay'ı
kim neden öldürsün.
Bulgaristan'dan öğrenci arkadaşı
kaçırmış,bir tütün ısmarladı
ve o tütünü kadına bıraktı.
gözlerinde karateciliğin verdiği
insanlığın aldığı o son tatbikat hevesi.



Kamikazeme yığınla afyon harcadım,-şimdi bu uçak beni düşürecek
''Sıkma portakal olmadan yüce konuşmalar yapamıyorum ama
bu uçak düşünce Serkan Karaçay ölecek''...yabancıma hey...yabancıma...


Yabancıdan kastı Japonya'ydı.

-Uçağının camlarını üflemiş,buharına annesini ayıltacaklar için iki öneri yazmış.

1-Sağ elini bırakmayın.
2-Kolonya Kullanın...



2 Haziran 2012 Cumartesi

sen eğer ayarlarımı mahvedersen

Madem ki rüyama uygun seccade yok
seccademe uygun,rüya göreyim
-Tasarla herşeyi.
bir saat gibi kur
ve patlat.

Arabistan
motifleriyle,bu yazdığım
mekan uyumsuz
bir arkadaşım vardı
ismi Kuran'da hiç geçmiyor
eminim ki duymuşsunuzdur.

O'nu her gece,ağlarken izliyordum.
birgün dayanamadım
nazikçe tehtid ettim.

Sen-eğer güruhu ayartıp.
-ayarlarımı mahvedersen.
ben klişe küfürlere meyletmem.


''ayrılsın,ve o bankta kıvranama,gözyaşların çekilsin.
deprem yahut tsunamide olabilir...
nefes almayı tekrar öğrendiğinde,başka biri
olarak ta dönebilirsin''.




1 Haziran 2012 Cuma

Bir bahçe için Minare düşünüyorum

Sinüslerimi
mevsimler tetikliyor.
gözlerime dem avutma
-ben devlete daha çok üzülüyorum.

Kayalıklarda.
bugünlerini
harcadığın mendilleri görünce
soykırımlardan söz açılıyor.

bir bahçe için
Minare düşünüyorum
adlı mektup alıyor
devlet bizden

bir bahçe için
minare çok
adlı mektup alıyoruz
devletten.

Bunu aldığımda
Elif çok üzülüyor işte...

Ben bu pencereyi,tamamlamaya çalışıyorum

Ben bu pencereyi
susarak ta indiririm.
sonra
gökyüzüne
bu pencere de açılır
dar ve devrik sıralanmış
-binaların arasından

Bu pencerede
geceleri
bu sokaktan geçenler
beni çok kez
düşünürken görüyorlar

Ne düşündüğümü,sigara yakarak söylü..
Diyelim ki,
Ne söylediğimi,sigara yakarak düşünüyorum

altı yırtılmış sayfanın
-yırtık yerine
denk gelen
cümleyi,düşünür gibi...


tamamlamaya çalışıyorum kendimi.

Nejat Oğluna Söyle.

Pardon Nejat
ruhumdaki mumları
elleri olmayan bir kadın
söndürdü
evden çıkmadan önce

Pardon Nejat
Dila hiç piyano çalmadı
beethowen şuan ellerinde ölü
ikisininde gözleri misvak.


Pardon Nejat
-İdeolojimi
bugün sana anlatacağım
kendini hemen koyverme.
devrim demiyorum.
biraz gülümse

Bizi asmazlar
asılacaklar asıldı
orman yangınlarına
içten içe
şükrediyorsan
etme Nejat.

Bizi ağaçlar,tarihe sunar hem o vakit.
bizi asmazlarsa
asmaktan beter ederler Nejat.

Oğullarına ölmeden önce tek nasihat..
tek nasihat et Nejat.

''Daha çok ağaç diksinler''.



Eğer şu kuşu vurursan Şemso.

Eğer şu kuşu
ellerinde bir silah varken de
vurmuyorsan
seni canım kadar severim.

Eğer ki şu kuşu
bu silahla vurursan
sana şu kadar para vereceğiz
derlerse yapma Şemso
canım ikimize de yeter.

Eğer bu kuş
beni vurun
derse
kulak asma
bu işin
aslında Amerika vardır
Onun arkasında İsrail yoksa bile
Azrail..
Azrail...

Çünkü kuşları bilirim.
-Ölene kadar uçmak isterler.



Sıfırüçoniki'de kimler kırıldı benim dışımda

Tükürdüğüm şehirlerin içinden acı çektiklerimi ayıklayıp
geri yediriyor annem
yüzüm buruşuk
bunun için ayrıca çirkinim


Kendime
tasarladığım son fiyasko olacak biliyorum


Artık! şu namluyu üstüme
adam akıllı doğrultsan ya
ıskalayacak gibi duruyorsun.



Çok keyifliyim diye değil.

Tazyikli
su döktüm
gözlerimden
çok keyifliyim diye değil
hiç kimse kalmıyor diye
gittiğim olmadı hiç.

Eylemsizliğim yüzünden
dudaklarını ısırman şart mı?
-sen düvelleri sayıp
sahici sahici izleyemez misin
kuru yük gemilerinin
uzak hallerini.

Ah
ellerin olsa
ellerin
kalbime vursa
tıkandıklarım geçer belki

Şahadet tohumlarımı bahçene eksen
aslında daha iyi anlaşacağız.

İçin Sonrası

Sufilerin ışığı var karanlığı kesiyor,
-sen şimdi ellerini yık geç.
Sonrası için
büyük trenleri var
küçük istasyonların
büyümesini bekliyor
kavuşturmak için
kavuşmak isteyenleri.

Eylemsizlik bitmedi.
Kendim ölünce
Ben en büyük günahları
dul bırakacağım.



Ben bu hikayeyi hangi ayetle tamamlarım

Sabah ayazında
saçların
paldır küldür gazete dağıtıyor.
Yoksun.
Ben mecmualara ayet damlatıyorum.
Bütün kitapları yarı bitirdim
kendi kitabımda,bir sayfa var,uçları belirgin.
her gün okunmamak üzere yazılmış
es geçtiğim punto karanlığı.

Şimdi zaman
yeni bir
hikayeyi
hangi ayetle
tamamlayacağım zamanıdır.
Proletar bir şair.
ellerini hangi renge satar.
Sen beni
kaç kez değiştirirsin.

Azalmıştır,fakat yarıdan fazla
dolduğunda
ben tekrar başa döndürürüm
bu kum saatini.
gözlerin dolduğunda
beni bu yüzden de anla.

Benimle olduğunda;
-metafizik sıvısıyla
desteklenmiş
giyotinlere beden eğiyorum.

Zaman çok hüzünken değinilmiyor
Bir annenin çocuğunu hala
öpebiliyor olmasına.

31 Mayıs 2012 Perşembe

Özlem Yeteneği Yüzünden Bir Karalama

Rüyamda
hiç yaşlı değilken
fakat yaşlanırken gördüm kendimi
aynaya iki elimi yaslayıp
evin havalandırma fanları ne kadar kaliteli olursa olsun,evin içindeki aile kokusu hiç gitmiyordu.Ne güzeldi,az öğrenciydik o vakitler.
Ben ilkokuldan müzdariptim,annem ilkokula müzdaripliğimden diyordum.
Hiç şair değildim.Yani başaramamışım işte.
Uyandığımda hiç yaşlı değildim.
Babam sakallarıma rağmen
elinde akşam eve gelirken aldığı
2,5 lt kolanın kapağını verdi ve
haydi git bedavasını al gel dedi.
Gittiğimde
bakkal amca ölüm haberi verir gibi verdi kötü haberi.
''Delüanlı bunun gampenyası geçti la''
Ben ilk kez üzülüyormuş gibi üzüldüm uzun zaman sonra.
Fakat borca yazdırıp yeni bir kola aldım.
Bunu babama söylemedim,bari o üzülmesin diye.
Tekrar uyandığımda geceydi.
Daha da gençtim,bildiğin gençtim yahu
bizimkiler yatmışlardı,eski evdeydik
mutfağa doğru sinsice yürüyüp buzdolabını açtım
buzluktaki carte-dore'u görünce
hiç ölüm haberi almamış gibi sevindim
daha önce hiç sevinmemiş gibi sevindim
deliler gibi sevindim la.
Tatlı kaşığımı sağdan üçüncü çekmeceden çatalların arasından ayıklayıp
kutunun yanına koydum.
Kutuyu açtığımda içinden kıyma çıktı.
Alarm yüzünden uyandım
Uyandığımda harbiden bugündü.
Bir sürü kişi ölmüş
rüyalarımın aksine.
Ölüm haberlerini almış
ve buna alışmıştım artık.
Neye nasıl üzüleceğimi biliyordum.
Ne yazık ki artık
büyük mutsuzluklarımı küçük umutlar onarıyordu
eskiden ne kadar güzeldi oysa
Küçük umutlarıma,büyük büyük mutlu oluyordum.
Mutlu olduğumda babam hep yanımda oluyordu hem.


Heyben için deli diyor içimdeki anarşik

İçimdeki anarşik.
ilkokula devam edeceği yerde
kızıl kiremitlere kar topluyor.
Heyben-için söz gelimi
sadece deli diyor.

İçimdeki anarşi
dindiğinde
hiç öpmediğim
bir kadın
beni dinliyordu.

Ona dinleyemeyeceği
bir soru sordum.
bana duymamam gereken
bir cevap verdi.

Meğer
çarşafları dua
ettiği geceler
hiç buruşmuyormuş ona.


30 Mayıs 2012 Çarşamba

Göğsüme son sigaramdan tesir eden kanseri hiç bulaştırmıyorum

Son sigaramdan tesir eden kanseri
göğsüme hiç bulaştırmıyorum
orada sen yoksun.
senin yokluğun orada çünkü.

O malum evden
yeni çıkmış
bir adamım
Sabah ayazına
kenevirleri şirin birşeymiş gibi
anlattım.
Bu yüzden
geceyarılarım palamut
desenli uykusuzluklarla dolu.


Bu doluluğu
boşluğunla doldurdum hep.

Çünkü öptüğün yerden ay geçti.
Sakallarım senden sonra çok değişti.

Bu kafayı bulana bulantı

Sedirin üstünden politika yapma bana
-gökyüzü yükseliyor iyice
kafam bulandı

Sedirin üstünden yap ama bana
özgürlük işareti
parmaklarında alyansımızı
hemencecik farkedeyim.

Bu kafayı bulansın
bu yüzden
hep sana bunaldı gözlerim.

Yarın ilkokula başlayacak bir çocuğun şiiri.

Son dal
sigarası kalmış bir çocuk
ilkokula başlayamaz dediğinde
ben çoktan dediğini yapmak için
eski evimizde
taşınırken bırakmak
zorunda kaldığımız sandığın
içinde önlüğümü arıyordum.

Evin
şimdiki sahipleri,sen kimsin diye sordu
-Geçmişi arayan biri..dedim

Hırsız değilsin yani,dediler.

Hırsız değilim,
ben yarın ilkokula başlıyorum diye cevapladım.

Polisi aramaklı oldular.
Ağladık.

Sen Susarsan için Şiir.

Sen
susarsan
ayrılık haklıdır.
Kelepçelerimin
soğukluğunu
hesaba katmadan
cevapla.
Sen susmadan
beni
kaç kez hakladın?

Bir kadın öldü ve odam küçüldü.

Az önce küçük odamda büyük bir kadın öldü
...
Önce bir kadın öldü,ardından büyük odam  az küçüldü.
...
Bir kadın önce az küçüldü,ardından odam  büyük öldü.
...
Odam ardından kadın biraz önce öldü büyük ve küçüldü
...
Bu kısır döngü değil,vallahi değil.
Kaçamayacaklarımı sakladım içine.
...
Bunları gözyaşlarımı içince bul.
...
Ne geçiriyorsun içinden?.

Pedagojiye İnanan Birine Travma Hediye Ediyorum

Dumandan dudaklarımı buruşturarak vazgeçtim.
ellerin azmetti
öldüm,ellerini bulamadın
dirilttin.
Kuşkulandın
pedagojiye inandın.
Benim
sevdiklerim hep küçükken öldü.
Ben küçük değilim dedim.

Mesela
duman ne bilmez zamanlarımda bir gün.
çok sevdiğim bir dayım vardı.
Çok küçüksün o yüzden yanında öleceğim
dedi ve öldü.
Ölürken,-ellerimi sıkıyordu.
Yardım isteme
ağır travma olarak
hayal etmeni istiyorum beni dedi.

Bu beni kaç gece uyutmadı.
Ben kaç geceyi uyutup büyüdüm

Bunları yangından kaçırdıklarımız
hastanenin acil servisinde bir bir ölürken anlatmamın da
sebebi bu.

Travma olarak
hatırlamanı istiyorum
artık uzakta olduğumu.


Sen ateşi çekersen ağaçtan eyjafjallajökull dağlarından buz toplayamayız

Neden ateşi çektin ağaçtan
-ellerim üşüyor
titriyorum
balkonuma minareler devriliyor.
Avrasya,arz-ı tualim.
-içimde bir sürü dilenci geziyor.
dilen satmayan.
hiçbirinin evleri yok.
elleri yok

Neden ateşi çektin ağaçtan.
bardaklara boşaltmadık mı gözyaşlarımızı.
Doğaya inanmadık mı hiç gece olmadığında.
bu gözlerinin keyfi-benim hınçlarımı mimliyor.
Neden ateşi çektin ağaçtan
-Kardak krizinde toprak parçalarına ağlamadık mı.
gözlerimiz dolmadığında
hiç ağlamadık,sanmadılar mı?

Ölüler ölünce,ölümü anlarlar.
Bunları anlayan
ölüler dolaşıyor
koalisyonlara üzüldüğümüz
sandalla.
Hepsi eksiksiz dolaşıyor

Neden ateşi çekiyorsun ağaçtan.
-ben ateşin bittiği yerde ortada kalıyorum,saklanarak.
Aklanarak trenlere güzel raylar inşaa ediyoruz
Bunları yasaklayarak yakan bir iktidar mevcut.


Sen,ateşi çekersen ağaçtan.
eyjafjallajökull dağlarından
buz toplayamayız ağlayarak.



eyjafjallajö

29 Mayıs 2012 Salı

Necromancie'ya bulaşsaydım anneanneme morfin götürecektim.

Necromancie'ya
tabii olsaydım.
anneanneme
daha fazla morfin yetiştirirdim.
Ölüyü öpme biçimi bu
bunun başka örneğine
rastlamadan kapladı içimi.

Necromancie'ya
bulaşsaydım
Anneannem
daha fazla morfin
getirme derdi.
Bir ölünün
ölmemiş birini
öpmek istemesi
gayet doğal ona göre.
bunu anlamadan
kendini anlayamaz
hiçbirimiz.

Perispiri Ellerini, Abdest Alarak Kaybetmiyorum.

Tadil ettim
Ayetlerin içinden
abdest alıp
kaybetmetmediğim
perispiri ellerini.

Gözlerini
-içim geçiyor diye.
fenni sahalara sürüyorum
açıklayamıyorlar.
ruhuna buz gibi yaklaşınca.
saçaklarına ulaşamıyorsam.
azıcık
Arapça bilmediğim
içindir.
bu yüzden ben
saçmalıyorum
perispiri ellerini
kastetmiyor.
saçmaladığım şekilde
ulaşamadıklarım

Farkli tahlillerden sonra.
-Açıklayamasam da
öyle kalabiliyor bu.

Sen Beni öpünce başlıyor degajman.

Sen beni öpünce,başlıyor degajman
ruhların dört tarafa cinneti,beliriyor.
ellerim deliriyor.
İzolman yapmak,-aklımda hiç yoktu diyorsun.
Başka kimseler de birşeyler diyor.


Benim meditasyon halim,
gıpta ile çay dumanına dumanlar katarak gerçekleşir.
zihnim,
hep mystery.
hep.
böyle olduğunda.
yalan sandığın herşey
gerçekleşir diyor Habib
ne kadar garip.



28 Mayıs 2012 Pazartesi

Bu kez en kısa kezi kısa kesişimin.

Bu kez en kısa kezi kısa kesişimin.

Sen beni,ben şiiri yarı...


Matematik yüzünden Annem bir Ayda ölecek.

AnneAnnem iki ayda öldü
annem bir ayda ölecek demek bu
çünkü anneannem iki kere annem
oran orantıyla buldum bunu.
sonra üzüldüm.

Babam bugün Kuran Okudu
-Öyle kutladık
Matematiğe nokta koyuşumu.


Marsilya'dan kaçırdığım Sigara İçin Azmediş Şiiri

Bu sigarayı ben Marsilya'dan kaçırdım
üstünde Kuzey Kutbu'ndan alakasız
ibranice öldürür yazıyor
ibranice yazdığı için hiç inanmıyorum.

Annem
atlarıma nal örecek kadar anne
çorap örecek kadar yorgun bana
bahanem,şahadetin ilk üç harfini
satrança terimliyor.

Bu vardığım yer,az terimli yol.

Duyumlardan Yola çıkarak Doğduğum.
 göz önünde bulundurulmuyor.

Es-kaza.
ben bir suyum,pasaklı ilimlere
kanıp genleşirim çok kolay.

Fakat hiç durulmuyorum.

Molla Nasıl Molla Oldu.

Arabistan
uzak ise
Kabe'deyim.
serçe parmağıma
taş attırıyorum
Şeytan Arapça konuşmuyor
benimle hiç.

Safkan Sürveyan
çok öncelerinden
beni hiç rahat uyutmadı.
kendi Kıblemi
ağlayarak buldum
-buldum diye
görmememi istedi bulutları
pencereleri unutturdu.

Morla bir beşik kendi ekseninde öldü.
bilemiyorum Habibim.
Molla Nasıl Molla Oldu?.

Bi'dat.

Ben biraz yanıldım
avuçlarımı kınla kapladın
kara adımızı silerken
ayrı ayrı kutuplara
aynanda çöktük.

Onunla
buluşmaya başladığın
gün
ben kendimle
konuşmaya çalıştım.
Safir.Saf-ir
beni hangi kez kırdığında
buna alıştım.
Nehirden
kızımızı türetirken
herşey hoştu.

Üretimden,gökyüzü kalkınca.
ben kendi uçurtmamı seninle mezara
sen kendi uçurtmanı benimle mezarıma
gömdün.

Bidat,
ölümü
gözyaşlarınla yıkasınlar.
Sonra
sabah saat altıda
biraz daha solsun,başörtün.

Hepi Sen Sevdim.

Ellerinin başka karşılığı yok diyorum
karşılamaya geliyor beni habib.
Nasıl oldu tüm bunlar diye soruyorsun kendine dimi
Anlayabil istiyorum.
Çünkü başka karşılıkların
elleri var ellerimde.
onları öldür,tut ellerimi.
Ellerimde sana yürüttüğüm gül bahçelerini
kurut.


Hastane kokuyorum.
beni hangi ameliyatımdan sonra
öptün hatırlamıyorum
çok geçti,hatırlamıyorum
çok gençtin sen
duvağına azrail dirsek deydirdi
ölüm koktun sen de bir süre.
ellerinle,yürüdüğüm gül bahçelerinden
geçtin.
Simetrik sancılarına
kaç bölük katledildi.
onları
belki ilk yedi aylık
süre zarfında
beraber tükettik.




yaşlılıktan ölmeyeyim diye
bana kaçak marlborolar ayarladın.
Hepi Sen sevdim.



27 Mayıs 2012 Pazar

Şeyin şeyleri.

Su birikintileri çıldırmış olmalı
bütün sokak lambalarını
gözlerimde biriktiriyorlar.
Şeyin mimleri,
hani öyle hemen aklıma gelmez
kimin mimleri olduğu
sen en iyisi gir içeri.

Şu biriktirdiklerim,çıldırışım olmadı
-tütün solak bir adamı,kağıda düşürüyor
düşlerinde iliktiriyor onlar
Şeyin sisleri,seni görmemi engelliyor
-hani öyle bir anda hatırlayamam
kimin sisleri olduğunu
sen en iyisi gir içeri.


Adımdan Çok Pis Devrimciler Yetişecek

İnsanların yüzlerine bakmayı çok seviyorum.
İnsanlar yüzüme bakmıyor bile
ben bir deniz kenarıyım bu gece
üç kez çekildim,çok gece olduğunda
Tabutta rövaşata için
habibimden asist bekliyorum.
tahtalar ıslak ıslak kıyılarımı kaydırıyor
kıyılarımdaki o adam,sarhoş
tahtalar,kaydırdıkça o adam
üç kez sekiyor içimde
Bu biçimle çıkma insan içine diyor
Elif.
Elif
Elif
Eli
fii tarihinde
başka birini yaşattı
sittin sene.
Siktin değil.
küfür etmiyorum
yeterince günahım var.
Küresel şerefsizliğe gönül verdim ben.
ölüm sebebim bundan.
Çok ayet hüznü içeriyor
esasen bu duvar.
Elif
Elifin elleri
bu duvar
okşuyor saçlarımı
elif harbiden yok diye değil.
ben annemi tek başımayken özlemediğimi
elif olmadığında anladım.
ben annemi özlediğimi
elife söylemeyi özledim.


Daha çok gece
Ben hala deniz kenarıyım
adımdan
çok pis devrimciler yetişti.
Pis derken
iyi anlamda.
haydi eyvallah.

Ulan harbiden ben de bilmiyorum

Sakın başka birşeyi atlama daha
bu rezil pazar sabahı sürecek.
Çünkü sen yoksun
çünkü ben artık hepten biliyorum
olmadığını.
burnuma çok başka kokular geliyor
çok başka güneşler yansıyor gözlerime
bu yüzden susmadım.
başka bir adam
ellerine verdiği için
bir mektubu
içine sana yazdığı şiirleri koyup
bu geçerli bir sebep
fakat
buna da susmuyorum
Ulan
harbiden
ben de bilmiyorum
niye sustuğumu.

Şeyi Hatırlıyormusun?-Hani...

Hoşnutsuzluğu bir annenin
vakitsiz tren geçiyor için.
sen trene binip gidiyorsun,
eğer gidiyorsan
Raylar öldürüldükçe,güzergahın kalbime giriyordur
sonrası için ben
çay koyup içeceğim.
çayla sigara iyi gidiyor.

Sana söylemem gereken bir şey daha var
Hayır,sussam,gözlerimden anlamazsın.
Bu dünyanın salonundan tıkırtılar geliyor.
kalk bir bak desen bakmam.
Öldürürler.
Tenhalar fenalıktır hep
bunu
der babam.
başka şeyler de söyler,anlamadığım.

Anlayamadığın kafiyeye suphi telaşı besliyorum
bu yüzden
bu şiiri al iç şimdi.
talaşı poğaçayı boşver,sabahları
açken hep sigara arayacağız.
Kravatımdan yastık yapacağım
çünkü işten kovuldum,bıraktım diyemiyorum
ben o adam değilim.
O sünni benim katilim
hep namaz kılıyor.
senin trene binip gidiyorsun
gözlerimden
senin trene binip gidişin gitmiyor.
çaydanlığın altını
açık unutup gideceğim
evimiz yanacak.

Sen şimdi
gittiğin için
bu şiirin
bel altını merak etmiyorsun değil mi.
hayır çünkü zaten
artık  çocuk değilsin sen
-hem mimiklerini bayram sabahlarında
düzenlemeyi öğrendiğinden beri
daha çok kuşkudasın,biliyorum
Gittiğin o tren var ya
yerimi belli ediyor akşamları
yanık sigara kızıllığında
akşamları.
akşamları derken
akşamları kastetmiyorum da hatta
neyse işte
akşamları beni rezil rüspa ediyor ocağıma
Çay ocaklarına,meylim var sigaram bulundukça.
epigram,trenin taşıdığı on üç mısra.
o on üç mısrayı da başka ellerde unutma.

Şeyi hatırlıyormusun
-hani,gözlerine inşaa ettiğim
hayal kurumlarının
açılış gününde
ben senin
gözlerinin içine hiç bakamamıştım
bana teşekkür etmek için
kıvranma diye.
Sonra bir tren istedin
hiç bir sebep yokken.
Sen o kırmızı kurdelayı kestiğinde
zamanın o akışkan kısmı
bataklığa dönmüştü.
ben çoktan habibime veryansına gitmiştim.
Körler biraz gördükçe halimi.
Kör olmayasıca deyip,lanetlemişlerdi beni
onları hep sen gaza getirmiştin kanımca.

Sakallarım,trenleri öptükçe acıtıyordu
Sefaletim demiryollarını öldürdü dediğimde

Öldürdüğü anı da şuan tasarladım.
Ellerinde ellerin olmadan dönüyorsun
Gözlerin gözlerime hiç bakamıyor.
ben özür dilemek için kıvranma diye
özür dilemek için kıvranma diyorum.

Ne güzel bir kanser bu aslında.

Bu yüzden olmasa da ben
Anneannemi doksanbeş yazında
Geceliğiyle balkonda
çay tüttürüp,sigara kurarken
hatırlıyorum bazı geceler.










26 Mayıs 2012 Cumartesi

Nejat Amca Ölmeyi Beceremiyor


Nejat Amca ölmeyi beceremiyor,
yaşamayı da.
Yaşamasaydı da,Nehra'yı sevemezmiş
öyle diyor.

Nejat Amca diyor ki
elektrikler kesildiğinde sakın korkma
kork ama karanlıktan,aydınlığa da alışma.

İnsanlar,hayal ederken,gerçekleşmeyeceğini bilirmiş.
öyle diyor
he bir de emekli maaşı artık yetmiyor da diyor,bunu derken
gözleri daha yorgun bakıyor.

Nejat Amca ölmeyi beceremiyor
Nehra ölmeyi becermiş.
Nehra ölmeseydi,o yaşamayı becerebilirmiş
morfin lekeli yatak örtülerinde
hep hala Nehra'nın kokusu varmış,ölü eşinin
o öldüğünde temelli battığını iddaa ediyor güneşinin.

Nejat amca,ölmeyi beceremiyor
bunu bildiği halde hala ağaçlara inanıyor
bir mevsimin ağaçta bitip ağaçta başladığını
başlangıçların ve bitişlerin hep tek başına olduğunu
toprak olmanın dayanılmaz zorluğunu betimliyor
bastonuyla kısacık holü epey yürüdükten sonra geçerek.
Odasına gittiğinde bir fotoğraf bulup getiriyor
fotoğraflar hep Nehra..

Nejat amca,ölmeyi beceremiyor.
çizgili pijamalarındaki kabir azabı
buna timsal.
Emsal teşkil edecek şekilde nefes alıp vermiyor
hareket etmese Nehra öldüğünde ölmüş sanılacak.
Ellerimden tutunca,bastonunu önemsemiyor
fakat ben baston kadar kolaylaştıramıyorum
adımlarının defolu yakınlığını.

Nejat amca ölmeyi beceremiyor
Nejat amca,kısacık holü zar-zor geçiyor
güneşi yıllar önce batmış
antibiyotiklere,antidepresanlara hurafedir.
Tüm hastalıklar,sevgiyle geçer diyor
Bu yüzden,çehresine
Nehra'nın ölümünün utancı yerleşmiş.
Daha çok sevseydim,Nehra ölmezdi diyor.


Nejat amca,ölmeyi beceremiyor.
Ben de iyi şiir yazamıyorum zaten.

22 Mayıs 2012 Salı

Bak kızım böyle ayrılık olmaz.

Herkesten uzak bir şehirde,yağmurlu bir pazar günüydü.
Param bitmiş ve iki dal sigaram kalmıştı,telefonun şarjı son çizgisindeydi ve hiç kontürüm yoktu.
Sevdiğim kız ile aramda İstanbul'a vardıktan sonra eğer 1.köprüden gidilirse 362 km,yok eğer 2. köprü tercih edilirse 371 km mesafe vardı.

Ersin Karabulut bile o gün neşelendirememişti beni,yüzümde re-max ilanlarındaki emlakçıların endişesi ve akıbeti belli olmayan bir iç sıkıntısı vardı.
Belli olacağını bilmenin azabı ise,son iki dal sigarayı üst üste içmemi sağladı.
Artık sigarasızdım,hatıralık eşyalar satan Tayyar Emmi bir dal sigara verdi,onu da onunla içtik,
İstanbul'a dönmeme dört gün daha vardı,evden çıkmadan önce ev sahibi evi bu haftasonu boşaltmamızı istediğini söylemişti ve günlerden cumaydı.Eve dönüp tüm eşyaları kutulara tüm giysileri bavullara yerleştirdim.
Evin yanındaki dükkanda bisiklet tamiri ile uğraşan Hikmet abiye o gün de hiç müşteri gelmemişti,iki hafta önce gelen müşterinin bisikletten bozma motorunu tamir etmeye çalışıyordu hala.Bence müşteri gelmeyeceğini bildiği için bozup bozup tekrar tamir ediyordu,neyse.Akşam olmaya yakın çekirdek çitlemek için dükkanının önündeki kaldırıma geçtim,oturdum.O da çekirdeği alıp yanıma geldi.

-Sanki bir yerlere gitcekler amınakoyim,tamir ediyoruz evin önünde bekletiyorlar kodumun motorlarını.
Öyle deme abi,artık insanlar ekmek almaya bile taşıtlarla gidiyorlar.Sen bu yüzden hala bu yöre halkı için en önemli mesleklerden birini icra ediyorsun.Sen buranın gizli kahramanısın.
Çekirdek bittikten sonra bir sigara ikram etti,hayır diyemedim tabi ki.
Tam sigarayı yakmıştım ki külüstür cep telefonuma mesaj geldi.

Ben ayrılmak istiyorum,lütfen affet,herşey bitti,sen daha iyilerine laiksin.


Öylece dona kalmıştım.Bir sigara daha isteyip hikmet abinin oradan kalktım,eve yürüdüm,içeri girdim,ışıkları açacaktım ki,elektiriğin kesik olduğunu farkettim,sanırım ev arkadaşlarım faturayı ödemeden gitmişlerdi.
Neyse mumları yakıp öylece oturmaya devam ettim.

Ne mesaj atabiliyordum,ne arayabiliyordum,sadece ödemeli atabiliyordum.
ve hep aynı cevap ile,oturmaya devam ediyordum.
'Aradığınız numara cevap vermiyor'.

Delirecek gibiydim.Daha düne kadar bir sürü hayal kuruyordum.Geldiğim zaman bir sürü şey yapacaktık,ama önce uzun uzun sarılıp,susacaktık...gözlerine bakıp,bakışlarını yudumlayacak,ellerini tutamadığım her gün için ellerini tutacaktım.

O gece kafayı yedim..Kafayı yedikten sonra,yerlere saçılmış kıyafetlerden görebildiklerimi üstüme geçirip evden çıktım,rıhtıma doğru yürümeye başladım.Herkes yüzüme beni anlar gibi bakıyordu,ya da ben ağlayamadığım için ağlayabilecek bir omuz arıyordum.

Kampüste görüp selam vermekten kaçındığım bir elemanı farketttim.Rıhtımdaki banklardan birinde oturup sigara içiyordu.İşte konuşabileceğim biri diye düşünüp yanına oturdum.

Naber napıyorsun nasıl gidiyor faslından sonra,durumu anlatıp cep telefonunu istedim,sadece turkcell'i arayabilirsin dedi.Tamam zaten turkcelli arayacaktım diyip aldım.
Numarayı tuşlayıp gene aynı elemandan aldığım sigarayı yaktım.Eğer çok kırıldığın biriyle telefonda konuşacaksan bir sigarayı tam açtığı anda yakmalısın.Gerçekten fevkalade acıklı bir his bence bu.

Telefon açıldı,sigarayı yakıp,alo dedim
alo diye tekrarladı.

Ben doğa,niye cevap vermiyorsun telefonlarıma,beni bu şekilde bırakabileceğini mi düşünüyorsun.
dedim
doğa,ödemeli atıyorsun zaten dedi
ulan kontürüm olsa ödemeli mi atarım lan...
Bu şekilde oldu bittiye mi getireceksin herşeyi.Benim neler hissettiğim,neler düşündüğüm ya da ne psikolojide olduğum önemli değil mi senin için dedim.
uzunca bi müddet sustu.

Doğa,lütfen..artık uzatmanın bir manası yok, dedi

-kısa tutmak ta çok anlamsız,bence bu zaman dilimine ortak bir çare bulunmalı
anlaşılmalı dedim,anlamadığı için yine sustu.

Sen daha iyilerine laiksin,gerçekten dedi.

Kime laik olduğumu benden daha iyi mi bileceksin sen dedim.

Benim de hatalarım oldu,senin gibi birini sevmek gibi
bu yüzden biz birbirimize laikiz.Seni hiç üzmedim,sanırım hatam buydu.
Kadınlar kendilerini güldüren erkeklerden çok kendilerini üzen erkeklerden hoşlanırlar.
Çünkü her kadın biraz aptaldır.
Sen biraz değil baya baya malın tekisin dedim.
Biraz sesini arttırıp cevap verdi.
hayır gerizekalı başka birini seviyorum hala anlamadın mı,lütfen beni bir daha arama diyip kapatıyorum dedi
son birşeyler söyleme hakkım var,lütfen dinle dedim...sustu.


Bak kızım
son 1 tl mi,çekirdeğe verdim
sabah kahvaltıda yediğim akşamdan kalma makarna ile duruyorum,
sağdan soldan sigara dileniyorum,sabahtan beri ölü gibi geziyorum
son çizgi şarjımı da sana ödemeli atarak bitirdim,annem babam arayamıyor
konturum yok zaten,olsa hem ayrılınca ödemeli atmazdım.

Bu attığım ödemeli aramalar,yardım çağrısıydı,sen bunu anlamadın.
herşeyin ne kadar boktan olduğunu anlaman gerekirdi.

Haftasonuna kadar evi boşaltmak zorundayım.
Amınakoyim ki kent kartım da bitti,şimdi otobüse binip,bakiye yetersiz yazısını gördükten sonra
şaşırmasam da şaşırmış gibi yapıp insaflı birinin benim yerime basmasını bekleyeceğim okula gitmek için.
Herşeyi geçtim bu kadar aksilik varken,ben de malın tekiyim ki,hala ayrılığımıza üzülüyorum,kafayı buna takıyorum.

İşte sen beni tam da bu dönemim de terk ettin.
Şimdi senden son bir ricam olacak.
Benim için bir sigara yak,çünkü hayvanlar gibi sigara içmek istiyorum şuanda,
ben yapamıyorum,ayrıca kapatırken sesin titreyerek hoşçakal dersen,yani enazından rol yaparsan
harbiden ayrıldığımıza ikna olurum.Çünkü amınakoyim ki,Doğa ben dışarı çıkıyorum,şuraya şuraya gidiyorum der gibi ayrılınmaz,kaçıncı yüzyılda olursak olalım.

Şimdi hoşçakal. diyip sesini titreterek hoşçakal demesini bekledim.

Bye Bye dedi.

Kafanı ...kiyim diyip kapattım.

Elemanın yanına gidip telefonunu verdim

Eleman noldu dedi,bir sik yok,hadi ben gidiyorum görüşürüz sonra saolasın diyip oradan ayrıldım.

Tayyar abi'den kalan paketini istedim,istemeyerek te olsa verdi,bir sigara içip eve döndüm.



21 Mayıs 2012 Pazartesi

İyi Günler Mösyö Danton

Mösyö Danton ölmeyi beceremiyor.Kanımca ecelini ölen eşi ödünç almış.Çok yürekli sevmek yetmiyor bazen,beraber yaşlanmak için ölmemeyi başarmak gerekiyor.
Her sohbetimizde bana oğlu Diarron'dan bahsediyor.Okutmak için çok çabalamış,ama çocuk okuyamamış.Şimdi taksicilik yapıyormuş Paris'te
Eski devrimcilerden,Re la fayette her sonbahar öğrencileri örgütleyip meydanlara toplamış,bir kaç arkadaşıyla
Üç kez idam cezası ile aranmış.Ben ortadan kaybolmayı iyi beceriyorum evlat diyor bana,pek samimi gülümseyemeyerek her zaman ki gibi..

Mösyö Danton ölmeyi beceremiyor.Odasının bulunduğu koridorda bir sürü gelen giden oldu fakat hala sapasağlam birtek o kaldı,Mardi Gira için Rio de Janerio'da ki arkadaşlarına tasarımlarını gönderiyor dört yıldır,her yaz sonu.Daha hiç cevap alamadı,kafasına pek takmıyor.
Yüzüne ölememenin ağrısı yerleşmiş.Bizden yaşadığı her gün için özür diliyor adeta mahçup gözleriyle.
Mösyö Danton,Marseille'da balıkçılık yapmış üç yıl boyunca.
Bir keresinde Fransız olmanın en utanç verici yanı nedir bilirmisin evlat demişti?
Nedir diye sorduğumda
Biz Fransızlar,yalan söylemeyi beceremeksek te yalanlara inanmaya bayılırız.
Örneğin benim buraya gelme sebebim rahmetli eşim Esma'nın Türkiye'ye dönmem gerekli,lütfen sen de gel benimle,orada bir yaşam kurarız dediğinde yalan söylediğine adım kadar emindim.Öyle de oldu,İstanbul'a indiğimiz gün beni İstiklal'de dört bavulumla bırakıp kendi karşıya geçti Kadiköy'e.Babasıyla arasını düzeltip benimle evlenmek isteyeceğini söyleyecekti.N'oldu biliyormusun evlat.Bir ay sonra Esma'yla bir çocuğu evlendirmeye çalıştı babası
,çocuğu tanıyormuş,arkadaşının oğlumuymuş,çok paraları mı varmış neymiş.Gittim düğünü bastım
babası sordu,sen kimsin diye,kızının kocası olması gereken adamım dedim,dediğimde gözleri aha böyle fal taşı gibi açılmıştı.
Zamanla o da kabullendi.Birşeyi kabullenmek için zamana bırakmak en doğru klişedir hayattaki.
Esma'yı 14 yıl önce 58 yaşında kanserden kaybettim.
Ölürken bile Camel sigarasını bırakmadı,eli yatağa düştüğünde yorganını yakıyordu.Son yaptığı eylem budur.


Mösyö Danton,görmeyi beceremiyor,astimat gözlerinde ambulans seslerinin telaşı var.
Yüreğinde meydan saatlerinin tik/takları.Sonra Mösyö'nün hergün çizip karaladığı bu duvar
ona ilacını almadığı zamanlarda bir Parisian sevdim,Kuran'da geçiyor adı,Türkiye de doğmuş,Türkiye'de ölmüş,ne güzeldi sabah ayazında kahküllerinin tadı,
ya da
Neyin En acıklı yanı nedir biliyormusun karıcığım?
Yokluğunun en acıklı yanıdır,şimdi beynimdeki ağrıyı defnetmek için esrar saracağım.
diye küçük itiraflarda bulunduğu beyaz kağıtlara dönüşüyor.


Mösyö Danton;
-''Eğer bir yaşlı ölmeyi beceremiyorsa,yaşadığını unuttuğu içindir,lütfen kusura bakmayın'' dedi dün sabah
Sonra personelden Zerrin'e Esma diye bağırıp sarılınca anladık,içmemiş yine ilaçlarını.


Bu sabah ise,odasının yanından geçerken,seslendi
girdim içeri.
Gecesinin nasıl geçtiğini,ne rüyalar gördüğünü anlattıktan sonra,bir sigara istedi,normalde vermemek gerekse de verdim,ikimiz kapıyı kapatıp sigara içtik karşılıklı.

Bana
''modernizmin politikası şudur,sevmeyi beceremiyorsan,becermeyi sev''
ben tam da buna karşı çıkıyorum evlat,çünkü aşk hiçbir vakit modern olmamıştır,olamayacaktır da.

Sevmek-bir kaç yüzyıl öncenin modası.

''Bir gün kal derse o,sakin gitme,çünkü harbiden kalman gerekmese kal demez''.

19.yüzyıl yüreğini ancak kitaplarla keşfedersin evlat.
Keşfedemedeğin ne varsa hepsini siktiret.

Sevgini keşfet yeter.Haydi şimdi bir dal sigara daha bırak ve defol evlat,iyi günler


İyi günler Mösyö...




19 Mayıs 2012 Cumartesi

Polis telsizine düşen kanlı ve mor ceketi sahipleniş şiiri

Polis telsizinde,bir sesler tanıdık.
ambiyans oluşturulmuş
o gün seninle ben bu yüzden farklı muhitlerde yağmura yakalandık
ve sen o sokağa sapınca yağmurdan farklı aksiliklere yakalandın.

yakaların yırtılmış,
sol göğsüne derinden düşmüş bıçak
metalin soğukluğuna alışmışsın oracıkta,çabucak.
sanki ölmek için bekliyormuşsun
sanki o gün mor ceketini bu yüzden giymişsin gibi
sanki o sokağa bilinçli girip,o haydutu da daha önceden tanıyormuşsun gibi.
ne garip
ölümün ayrı bir güzelliği yok diyebilirdim.
artık var diyebiliyorum.

saat
beşi,kırkiki geçiyordu
akşamüstü
akşam birtürlü olmayan akşamüstlerinden
sıkıntılı,
sakallarımı izliyordum aynada
delirmiş,acık kırık.
telefon çaldı
ben polismemuru Vahap
beyefendi aradık açmadı annesi babası
en son sizinle görüşülmüş
bu yüzden rahatsız ettik
nokta nokta sokağına gelmeniz mümkünmü acaba
tabi memur bey diyip hemen çıktım.

Sokağa yaklaştıkça,mor ceketinin kanlı kısımları beliriyordu
yürürken ben bildiğin ölüp yanına geliyordum adım adım.
ellerin kesilmiş,gözlerinin altı mosmor,ve tenin alabildiğine beyaz
polisler üstünü gazeteyle kapatmış,ambulansın gelmesini bekliyorlardı
meraklı vatandaşlar,uzaktan beni görüp acıyordu o esnada
sigara paketin yere düşmüş,marlboro light,
belli bitmesin diye az az içmişsin,ama yine de altı dal kalmış
Rujunu gideceğin yere varınca düzenleyecektin belli ki
makyajının yarısı akmış fakat bu yüzden bile kararmış gökyüzünün
ayrı heyecanını taşımışsın silüetinde sokak sokak.


Polis memuru eğilip kafama dokundu,geçmiş olsun delikanlı
neyiniz olurdu
makdule ile yakınlığınız neydi?diye sordu

Biz bozcaada'da beraber bağbozduk,yıldızların akislerine galaksiler koyduk
biz kuytu parklarda birbirimizi ağlayarak öptük,yaşlı teyzeler geçince doğrulduk
biz ayvalıkta beraber
biz acıbademden kadiköye yürüyorduk,bazı günler paramız bitince.
sonra annesiyle babasıyla tanışmıştım iki gün önce
okul bitince evlenecektik
onun için şiirler yazdım gecelerce
senaryolar,denemeler..
evlenecektik biz memur bey,o haydut öldürmeseydi..

Biz de işte,telsizden duyup geldik hemen.
başınız sağolsun dedi.

sonra ekipler,beni prosedür gereği merkeze götürdüler.
-sorgu odasında iki saat kaldım.

sonra tekrardan çıktığımda,psikiyatristim
odada duruyordu...

İlaçlarımı düzenli almaya başladıktan sonra,hatta çok sonra anladım.

Sen ölmemişsin,biz zaten iki sene önce ayrılmışız.
Orada yatan da sen değilmişsin,sen zaten mordan hiç haz etmezdin.

''Ben kimi görsem,sen zannediyorum,bu yüzden hala elim ilaçlara gitmiyor''.

bu arada telefon kaydı,yanlış numara münasebetinden kaynaklı.

bunu ben de bilmiyordum.




Dilek tuttuğum bir sigaradan sonra inanç şiiri.

Ellerime takılmış,sinsi,lanet
anneme söz vermiştim,bırakacağım diye.
bu mayısta,hatta iki perşembe önce.

Şimdi farklı bir şehrin inanılmaz başıboşluğunu sebep gösteriyorum.
ellerim bu yüzden titriyor,bu yüzden ellerim yok belki de.

Örselenen her martı,gökyüzümden yere düşüyor
düştü diye gülüşmek olmuyor bu şehirde
çocuklar hep bozuk,hep ağlamaklı bir çehrede.

Ellerime yapışmış,hay aksi bu meret.
anneme söz vermiştim,bir daha içmeyeceğim diye.
izafi ve ekseriyetle nemli gözlerimin
gam defterine,ilalebet hep beceremediklerimi ekleyeceğim
liste liste.

Ben,onar diye kırıldım bu gece iki kere.
-neskafe yaptım,gelme diye bekleyeceğim
bir kaç gece daha
ve sen gelmeyeceksin
çok sevimsiz nüanslar olacak tütsü ışığında
loş.

Vardakostaları perişan bu şehir
iki oda bir salon evlerde,orospuları kötüleyen
şiir geceleri düzenliyorlar.

Velayetlerini nizami derecede birbiriyle benzeşen
üç numara tıraşlı,kele yakın,vitaminsiz babalarına borçlu

onlar için,ne sussak
boş.

Saçlarını aç,gün ışığı düşsün,ellerim bozuk
ellerime gölgeler düşürmüş Rabb'im yirmibir yol önce
tozun dumana katıldığı yerde,arabalarımız yanmış
sonra ondokuz yıl önce bir deniz kıyısa götürüp bırakmış
beni annem,yüzmeye çalıştırılmışım,sağ kolumda sadece
tek kolluk.

Bu yüzden değil
kader
ciddiyim
sadece kader
onsekiz yıl önce,hayvanat bahçesinde
sağ baş parmağımın,heybetli bir susamuru tarafından koparılması
kuduz aşıma,kavuşamamalar,ayrılıklar,sevimsiz pazar günleri
anneannemin kanserli morfinlerinden akışkan sancılar eklenmiş
hatta öyle yaşatılmışım bence,neden ve niye yaşatıldığım göreceli işte.


Annem İstanbul'da son vapur ile Üsküdar'a tebessümler yetiştirirken
tükürdü vapurun arkasından.
suratıma Çanakkale'de çarptı donanmada,vazgeçerken yere düşürdüğüm
çay kaşığından.
Kasığımdan birşeyler boşaldı,-bir sigara yaktım
bir garson yaklaşıp eğildi,kulağıma acıklı fısıldadı.
''Anneniz,öptüğünüz kadınlarla gurur duyuyor,hepsi fevkalade esmer''
Adamın tutup kollarından yanıtlıyorum
Benim öptüğüm kadınlar,hep başkalarıyla sevişir ve hep bana gülümser.

Sigarayı bırakamayışım bu yüzden.


Bu yüzden değil.
belki de
kader ciddi değildim.
diyorum ki

keşke
yirmibir yıl önce,
yanımdan geçen o sperme yol verseydim.







18 Mayıs 2012 Cuma

ben sana söz etmiyorum

Yağmuru gözyaşlarınla destekleyip
-bir bulvardan hesap sorduk
sorduğumuz şehrin garlarına trenler küs.
sus pus küllüksüz evlerde
sigaralar söndürüyoruz,çok başka sebeplerden

Müstesna müsfettelerimi muhafaza et diye.
-en yakın sokak lambasının önüne uzanıp
geceyi bekledim,yağmur kurudu
eteğinden Polonya bozkırlarına endişeyle koştum
koştuğum her yere arkamdan geldi yazları soğuk ve yağışlı
kışları ılık ve sıcak güney yarım küre azabı.

Cadde-i Kebir.bir nebze ertelendi.
ben tüm atlasların ağrılarını,ızdıraplarını öptüm attım.
Bu korkuluklar pek naif,serçelerdendir.
herkes küs,kendisine ait neler var ise.

Işık rahatsız ediyor,karanlıktan da ben korkuyorum
bu morfin kokusu ne garip,üç saat geçmeden başka hiçbirşeyin kokusunu alamıyorum.
uyumak ise tüm anneannelerin defin hüznüne gebe.
ben böyle düşündükçe seni,hiç uyuyamıyorum.
Gene parkelerimden hayaletlerin fırlıyor bu gece.
onların sessizliğinden senin yokluğuna gürültü uyduramıyorum.


Eksenim,baştan başa ağlayarak kayboluyor
Elif beni ay boğuyor
ben elif'e bağ bozuyorum
çok başka ağustos'larda
çok başka sıcaklar dinerken.


Eksenim bu yüzden davlumbazlarımdan sigara dumanını
ekseriyetle geri iten pervazlarımı
beni yalnız bıraktığın evden,söküp atıyor
Elif buralar çok karanlık oluyor
adına kıraathaneler inşaa edince.
kahvemin köpüğünü hep baş harfine göre karıştırıyorum.
gözlüklerim gözlerinin miyobuna ayarlı
göremediğin uzaklara bakmıyorum bile
sonra,yastığım duasız gecelerine rüyalı
kabuslarını,avuçlarıma topluyorum bazı geceler
öyle geceler var ki elif,
çok gece olunca bildiğin herşeyin hafifliğine
-sert bir çehreyle baba bağırışları canlandırıyorum.
ellerimi öpüyor tüm ruhani depresifliği boş odaların.
senin kokun sinseydi,aşkımın sefaletini garantilerdi
pis ve öğrenci sakallarımın.

Ben sana ayak uyduramıyorum
ben sana uyak uyduramıyorum
ben sana tuzak kuramıyorum
ben sana dudak bükemiyorum
ben sana kulak kabartamıyorum
ben sana uzak lardan söz etmiyorum
ben sana ırak ta ki bombalardan..
ben sana kurak bitki örtülerinden
ben sana..söz etmiyorum

Reyler ok ok sana tesir edince
 uykularımı uykularına kattım

-Karabasanlarını bile sahiplendim.
hiçbir ah'ım la uykundan uyanma diye.

Bunun dışında,Dört yıl oldu kendimi kaybedeli.

İnşallah,sana dairler,daha iyilerdir.
Ve umuyorum
iyi geceler diyemediğim geceler dediğim gecelerden iyi gecelerdir.





13 Mayıs 2012 Pazar

Adınla Göç Eden Kuşlarım Var

''Bazen susmak hiçbirşeyi değiştirmez''


Sustalı yalnızlığım,gün içinde ela bazen kahverengiye yakın bazen de istanbul'u ağrıtan
bir kedere meylediyor.
Bu hususta,bir çok denklemim var,periyot periyot harita metod boşluklara aşıladığım.

Oysa sen susunca,hiçbir duvar aşılamazdı.Hiçbir göz görmez,hiçbir kalp atmaz,hiçbir bitkisel hayattan çıkılamazdı ve son kez bile sana kavuşulamazdı.

Seni yitirdiğim gün,Şemso ile bir balıkçı teknesine atlayıp denizin gözyaşlarımızı erozyonuna
yağmurlar kavuşturmuştuk toprak toprak.
Moda'da kıskıvrak,göz ucuyla bulduğum kuytu banklar,klise duvarlarında sustuğumuz pişmanlıklarımız
gözlerimizle affettiğimiz iç ihtimallerimiz,sonra senin kollarına taktığım bileklikler,mor bazen,bazen buz rengi
bazen alevi,bazen sünni,bazen ayetlerden perişen bazen ebedi ve edepli edepsiz...
ben o gün,herşeyimi sana kavuşturdum toprak toprak.
Bilmeni istiyorum,annem gemici fenerlerinden korkarak aradı cesedimi
üç gün üç gece.
Ben kara diye hep sana vurdum.Kalbimi çalıştırmam bu yüzden artık fevkalade zor.




Beni affettiğin gün,Mozambik'te bir sıcak Mayıs günü,hiçbir işçisi olmayan fabrikalardan
adamlar toplayıp kendimi dövdürmüştüm.Ayazsız sinüzit seanslarında salya sümük
biber gazlarından kaçışlarım,kuru gürültüye karışan esnalarda periyodik aralıklarla
Rio karnavalından sıyrılıp kendimi topyekün güldürdüm.
Rezilliğimi rakı kadehimin üçte ikisine zeki müren dinleterek belirtiyorum.
Seni susuşum,gürültülerden de vahim.Artık bu yüzdendir ki,öyle içten gülemiyorum.


''Hallac habib pek çakmıyordu metafizikten ,-çünkü ben ayet ayet kesip kendimi,sana yanarak inanırdım''


Şuan 99'yazında ailemle,hiçbirşeyden habersiz yuvarlak bir masada eğlenceli bir pazar akşamı Poker'de kazanıp odama çekilmek için karo ası bekliyorum.Karo ası gelmiyor.Sonra babam gidiyor.Babam gittikçe annem hüzne garp ve betimsiz yönlere meylediyor.Ablam fransız sempatizanı banklardan izliyor deniz kenarlarını.Ben seni bekliyorum.Ben odama geçmeyi değil.Ben seni bekliyorum
Beni yanlışlarımla sevmeni,anneannem'e beraber ağlamayı,beraber sarhoş olmayı.Aile kurmayı,zamanı talan etmeyi,büsbütün kareokelerde sebil sübyana çatlak sesimizle izbandut çığırışlar yakarmayı.....
Seni 99'yazında ailemle hayal ediyorum.Sonra bizi 99 sene sonra toprak olmuş vaziyette,cehennemin cennete yakın kısımlarında az müddetler yanarak,(fakat el ele yine de)...hayal ediyorum

''Hayal etmek,çelikan tütünlerinden baharatlar ayırıp sana imkansız bir sigara sarmaktır''.


Ben sana çok farklı bir kafayla varıyorum.Vardığım yönlerde hiç bulamadığım göz yanılgıları,epigramları vaziyetten epey uzak ve peyder pey sona yakın tuzakları el yordamıyla düzeltip,sana pürüzsüz şiirleri buruşuk kağıtlara deydirerek varıyorum.

Kanadığım susuşlar,aile yadigari boşluklar hazırlıyor bana
Benim ilaçlarımı almadığım zamanlar seni unutmak gibi zaaflarım var.
Oysa darülfünun kışları daha soğuktu ve kasım da duvarıma sinen sigara isleri
daha bir dehşetli çark ettirdi bana senin nakşettiğin hislerimi.
-''Şizofreni krizlerimi kucakla istiyorum''...




Türk kahvelerinde panoramik revizyonlar geçiriyoruz.Sonra ben senin benden uzak olduğun anlarda fallarımı fevri tavırlarla yorumluyorum.Çünkü her karartı senin gelmene uyak oluşturacak şiirler sunuyor ruhuma.


Şemso içimi üç kez sıktı.Çünkü kriz geliyormuş,elde avuçta ne varsa bir kenara saklayıp sobasında kestaneler kızartacakmış.Ben cebimde üç kuruş olmamasına rağmen gelirsen yine herşeyi halledebileceğimizi düşünüyorum.Bu karlar sufi mektebinden yarı tanrı mafsallardan düşüyor.Bunu bu vakit birtek ben anlıyorum birtanem.
Ekseriyetle annem sana benden daha çok güveniyor.Çünkü kendini sana benzetiyor.Ben seni hiçkimseye benzetemiyorum.Geçen gün taksim'e gittim,kaç cuma sonra.Yürürken istiklal caddesinde,ben dilencilere dilenen yüz ifademle hep ikiyüz türk lirası kakaladım en sahtesinden,herkesi sana benzetişim bazen nefret doğuruyor Elif.
Bu yüzden sürmeli rüzgarlara maskara oluyorum ben,hem de kendi isteğim ile.

Aklıma geldiğinde zihnimin tamamı hicran dolu rutubetler kokuyor böyle olunca ben gitmediğimiz mekanlara gidiyorum.Oralara da gidelim istiyorum Elif ...




gamzelerine düşen kara kıtalarda zenci çocukların küçüklük fotoğraflarını çeken Ara Güler'leri besliyorum öteki yanlarımdan.




Benim başka bir sürü adım var elif.Sen hepsini rüyalarında öğreniyorsun.Adına düşen deniz demleri bu yüzden anason kokuyor.Anason koktukça annene yalanlar söylüyorsun.Bu halde bile betimsiz dilekçeler redd ediyor aşk mahkemeleri.
İstiklalimiz bu yüzden cadde-i kebir'den öteye gidemiyor.


Kendimle ettiğim münakaşaların muhakemeleri hep seni ak sütten çıkmış kadar bebek düşündürüyor.
Oysa sen de deydin benden başka ellere,benden başka...




Bu üç nokta da benim üç ayım yatıyor elif.Bu yüzden affediyor beni bazen çehren senin.Ellerin kırıldıkça önüme düşüyor.Ben şatolardan veto yedim.Bu yüzden cinnetim pek hiddetli.Ve şeytanların garip edebiyatına endeksli günlük rutin kan içmelerini senden saklıyorum.
Silahım arnavut kaldırımlarından betonlar söküyor.Ben sökmüyorum hiçbirini
Bu yüzden bile bana inan diye çok kez yemin ediyorum sana.


Sen anneannem'in üstüne yemin ettikçe daha çok inanıyorsun bana.Ne yazık ki.


Seni sevişim doksandokuz yazından kalma anne sevgisiyle örtüşüyor.


Ve vahdettin'lerden,damat feritler'den kalma aşiyan mor nişanlar bağışlıyorum sarhoşluğuma.




Şimdi yeşil tülbentine gözlerimi damlatıyorum.Nehirler Seddürbahir'den savaşları söküyor Türkiye Cumhuriyeti'nin.


Bak beni sev diye ben bir çok kez sömürge devletlere mermiler yağdırdım,petroller kaçırdım kendime.



Şimdi sana anneme bakar gibi bakıyorum.Seher yelinde kırağılarım büsbütün daha mayhoş suratlarla tutuyor dem...




Bunca şiirde istedim.Yine istiyorum...




''beni yeniden sev''






Nil ile Fırat uyuyor,biz farketmeden çok nehir isimler uydurmuşuz geleceğimize
Geleceğin ne kadar buluşma varsa onların bile dakik ihtilallerini seveceğime
bir mayıs yağmurunda yemin etmiştim.Bu yüzden Moda aile çay bahçesinde
Camel sigaralarına adalardan teneşir sıcaklıkları iliştirmek çok demode
aşklar hatırlatıyor bana.Bana senin hatırlattığın herşeyi ben mıhlıyorum beynime de
yetinmiyorum yine de.




Sana Garb'ın efekanlarını giydirircesine,hiç anlayamayacağın ulvi tükürükler üflüyorum dua ederek.
Annem öldüğünde mezarının ötelerinde hep toprak yağmurlara bulanmış botlarımızı kirletecek.
O zaman da elimi tut istiyorum.Hep benimle ağla.




Tütecek bir duman'ı ben yüzüne üflemeye kıyamıyorum.Düşlerim delinmiş,yaprakları yırtılmış sayfaları sahiplenircesine,bana şahadet getirdiğin her an nesirler yüceliyorum kum kum.
Aynalarım dan dun benim kafamı gözümü yarıyor.Çünkü çehremin solunda sen yansımıyorsun
çok zaman.İşte bu yüzden bile Acıbadem üç kez küs bana.


Ayın yirmisinde iki ay olacak.Benim gözlerim her ayın yirmisinde iki kez dolacak eğer bir daha olmazsan.


Gözyaşlarımdan sana bir kolye yaptım,ister bir çöpe at,ister bileklik olarak kullan.
Seni sevdiğimi içim titrerken anladım
Moleküler bilime anlamlı taşlar iliştiriyorum,söküp ecnebilerin dudaklarından
Kulaklarına sesler yerleştiriyorum hepsi ses tellerime doğuruyor hep
alafranga metodlar.


Frengi zihnimin tek rengini göz rengin olarak eyledi.
Bu yüzden bile beni yeniden sevmen gerekli Elif.




Sana yalvarıyorum.
Çünkü şedde kez sevsem bile yollar varmıyor ayak uçlarına.






''Benim adınla göç eden kuşlarım.''

















12 Mayıs 2012 Cumartesi

Sevdamın rezil imtihanı,sus pus sisli bir şehirde izahı olmayan gamzelerini tasviye etmeye çalışamaktayım.
Sen salıncakta kendini toplayıp,çocuğumuzu büyütüyorsun...


Ne güzelsindir Sen şimdi
-yazdığım şiirler,dudaklarında büyülü büyülü tütüyordur.


Sana mualif sevgim,iktidarına zevkle boyun eğiyorum.

11 Mayıs 2012 Cuma

Geceyi bir ellibeş geçiyor;-çarşafların buruşuk yüzüme mimik.
-öksürük krizlerime sentetik şuruplar yazıyor deli doktorlarım ne alakaysa.
yan etkileri olarak ise şiir.şiir.hep.şiir.

mdb

El oluyorsam,sağ elini kullanmayıver.
Dem oluyorsam,yokluğumda demlenme de.
evinizin önündeyim ben,en önünde.
yoksun artık,kelepçelerimi garipsemem.
Sen de moda aile çay bahçesinde
hiçbir dilenciyi garipseme

10 Mayıs 2012 Perşembe

Lam/Mim

Dalgalar yardıkça denizi,oturduğun yerden Kınalı'ya giden güzergah uzuyor
-bu vakitte,ellerindeki sigarayla sen gözümde çok başka boyuta geçiyorsun.

Delisin dedikçe,gözlerimin önünde bir bahçe açılıyor,bahçede tavşanlar,en beyazından.
-seyehat etmek fikriyle,başın omzuma düşüyor,-kokun dudağımdan burnuma,
işte sonra taa! kalbime oradan.

Göğsümün solunu tutarak uyandığımda ise;-çok başka teyzeler
hastabakıcı kılığında,iğneler yutturuyor derime acımadan.

İğne faslı bittiğinde,-hastabakıcının kollarından tutup soruyorum
neredeyim,burası neresi diye...

yarım yamalak gülümseyip
-Burası Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi
diyor.

Sanırım,Elif'i çok ciddiye aldın sen,delisin dedi diye delirmek/te nesi diye soruyor.

Ben Kızılay haftasında sırf mutlu olsun diye altı ünite kan bağışladım Kızılay'a
bu birşey değil diyorum...

Saygı duyduğunu;-deli gömleğimi ütüleyerek belirtiyor.

Ben de O'na daha fazla delirmeyerek teşekkür ediyorum.



Negatif Korelasyon.

Sizin sesiniz sustan;-
-bu hususta başka diyarlara meyledeceğim anlamı yatmıyor,

Şimdi anneanne kucağı huzuru ve bukle bukle saçları ile
içim irkiliyor
fotoğraflardan.

Herkes sustuğunda
senin nefesin,boş bardaklar,ruj lekeleri,
ortama yayılmış fevkalade erotik esrar kokusu.
Bizim bu rezil boşverliğimiz,-
hep pazartesi olması,takvimlerin ellerinde kuruması.
bunun getirdiği o yerleşik zaman korkusu ve
anneannemin kucağında bulduğum huzurdan
ancak şimdi burkan fotoğraflarla yaylım ateşine tutuluyorum
Negatif korelasyonun kralı budur ki;

-Ben ne kadar burdaysam,sen o kadar yoksun.

8 Mayıs 2012 Salı

Soyadımdaki Y'yi senin yüzünden kaybedesim var.

Nar-ı Şems'i yudumluyorum Mercan dede'den.
-Dedem'den bir yıldır haber alamıyoruz.
Anneannem'i kaybedeli dört yıl olacak sekiz gün sonra.
Annem ile Babam aynı şehirde duramıyor artık,üç günden fazla
Ben de annem ve babam ile aynı şehirde üç aydan çok duramıyorum mesela.

Sonra bugün Elif'i ölecek gibi oldum,Eve gelince öptüm.
eve gelene kadar hiç öpmedim,ama hep öpecek gibiydim.
Ne feci,ben mevlevihanemi büsbütün tentirdiyot kokularından buram buram çekip yüzüne inşaa etmişim.
benim dağ havam,vadi endişem,nehir yatağım,çöl sıcağım senin gözlerinin içindeki o karanlığın tağ kendisiymiş.

Afrika sineklerinin zehri ve vızıltısı bir plak'tan eski kırkbeşlikler onarıyor şuan.
Yani bu gece bir sürü imtihanım var demek bu.
Kırkbeşlikler zaten eski olur diyince,bizim mahalledeki dullar hep bozuluyor.
Hepsi mi kırkbeş yaşında diyorsun sen şaşırarak
ben bu kez şaşkınlığına aşık oluyorum.

Nar-ı Şems'i tekrar açtım.
Ondan geriye doğru sayıyorum,sen hep doğru kabloyu kesiyorsun.
Bir yudum uyku patlak veriyor.
Artık rüzgar olsam,senin parfümüne endekslenirim.
Bizzat-i teorim sonbahar yağmurlarında,ellerinin ellerimi ıslak ıslak öpmesi
Ben böyle olmayacak hayaller kurarak eğlenirim.
Sonra eğlencelerimden gölge oyunları,gölge oyunlarından
- ellerimin gölgesi hep patika yollardan dar avlulara çıkıyor.
Benim gölge oyunlarımın ölmesi,senin beni hiç bir zaman öpmemen demek oluyor.


Şadırvanlardan sonra sedirler,sedirlerden sonra nehirler,nehirlerden sonra zehirler
hepsi adınla anılıyor artık.
Bunun mutluluğunu gözbebeklerime bıraktığın ağırlıklarla tertip ettim.

Beni Affedecek olursan,ben bu şiiri sana çok başka türlü de düzenlerim.

-Soyadımdaki 'Y' yi senin yüzünden kaybedesim var.

-Anne mimiklim,elifim.


4 Mayıs 2012 Cuma

x=y


I.
Eşgalimin söküğünü aynada dikemediğimden beri
ben paydos emrini periyodik aralıklarla cereyana veriyorum
.Üşüyüşüm bundan.
Ben bu yüzden aralıksız nezle ve ara ara iyiyim.


II.
Garbla bir tuttuğum yaslarım var,en alengirli zamanda
en protestovari dönemlerde kutladığım,günlüklerini
dün eskiciyle sayfalarından tutup çöpe attık.
ara ara iyiyim.


III.
Yanyana yürüyebilelim diye,en dar kaldırımlarda bile temsili adımlar yerleştiriyorum yanına.

IV.
Bu gece farkettim,rumeli'den bir ağıtım var.

V.
Annem ile aramda 478,7 km mesafe var,bu yüzden saçlarımı isli duvarlara sürüyorum.
Kendime üzüldüğümde ayna parlıyor,-böyle acınası olduğum zamanlar,dönem dönem oluyor.
Ve ben aysonlarını bu döneme düşürüyorum.O vakit daha az kira ödüyoruz.

Annem o ağıta güvenme diyor.

VI.
Bir film izledim,kadın adamı  terk etmiyor.Bu hiç Komik değil.

VII.
-Benim ağıtımı kim aldı.En son buraya koymuştum.

VIII.

Şimdi daha iyiyim,kendimle konuştum.