21 Ağustos 2012 Salı

İzahiyatik

Bir gün yağmura ağladığında,anlamış olacağım
''çok kişiyi kaybetmişsin işte''
ve yağmur bittikten sonra da devam ediyorsan ağlamaya
-annen ölmüştür kesin birtağnem
-zamansız sarılabilirimdir,o zaman sana.

Sonracığıma onarılmak isteniyorsa
ruhun için.
Kasım bir ay-adıdır
sigaralar sönerse
tekrar yakılır
hüzne çark ettiriliyorsa bu kabullenilmiş morfin seansları
ve anlamıyorsan bu şiiri
kesin ben yazmışımdır.

Elif geçenlerde bana bir kalem aldı
git intihar et demek istiyor sandım.

İsrail peygamber ismiyse
bu faşist sandığın içinde ancak
ölmeden önceki günahları saklarım.

Üzülme fakat.
bunun ağrısından çok şahane
senaryolar yazarsın.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

premothere

her sırrına şaşkınım senin
sinirlerim alt üst oldu 
gemiler öte yakaya gidecekmiş.
ellerin burada olacak diye koyvermiyorum kendimi.
ellerini bir tutsam vermeyeceğimi de sen biliyorsun.

Hala kırkı çıkmamışken kendimin
benzerlerini çağırıyor gökyüzü,tek renk beyaz.
siyahi anneleri ağlıyorsun sen.
çay içmeliyiz,çok terliyiz,hasta olup ölemeyiz
şanssız çocuklarız biz
bizi doğurmadan öldü çünkü annemiz.

Tersane Terk

Ölünün öldüğü yerinden anlıyorum.
seni sağ bileğim anlamıyor
binalar var burada,şarap lekeli masaörtüleri.
bardaklarda ruj izleri.
senin.

Görüyorum bir balıkçı tersaneyi tanımıyor.
gemileri anlamıyor
ağları,ağlayarak geriyor.
geriliyor bir hat.
kabahatli sanıyor kendini.
asıl kabahat.
re minörden ağlayarak girip.
major depresif ilaçlarını kullandığını
bildirmek

Boynunu zarif tutma,
ellerim kopacak
burası o eski türkülerin şeddesi.
kır vazolarını,üz anneanneni.
herkesi affettireceğim
çok anladım çünkü seni çok.

Görüyorum bir tersane tanınmıyor
yaşlı bir balıkçı tarafından
dağları,dağlayarak geçiyorum
erimiyor o hat bu yaz günü
buzlu arafat cehennemin tağ ortasında arıyor kendini
arap atlar nasıldır şimdi?
sorduğun soruları sorduğun tramvayı
türkçeye çeviremiyorum daha
vallaha çeviremiyorum
çok anlıyorum ama seni,çok.

Tedavülden kalkıyor deniz.
gri kahverengi soğuk benizli bir zemini
yoğuruyor içim.
içim çekildi,içim çıkacak
ölüşüm üzgün eder belki diye yazıyorum her kesimi.

beni denizden başka şey onaramaz artık halindeyim.
sulardan sessizi dizginleyemez
ve dinemem içimde artık

Beni ellerinden başka şey doğuramaz artık,
çünkü mum yuttum,ayindeyim.



Bir balıkçı,aydınlıktan korkuyor
mumları kustum,evde mutlu olduk kaldık.

Biraz duruyorum,tramvay rayları parçalanmış oluyor.
balıkçı ölüyor
ben gülüyorum.

Sen yine geç kalıyorsun.

Bunu affettiremiyorum onlara.






3 Temmuz 2012 Salı

Kaç ölümlü şeker?

biatı yaşamadan yaşlanmış.
tabiaten güle yanık.
zaruri zindanların dil altı ilaçlarını
vermemekte ısrarlı
bir kadın
kahve çalıp,piyano içiyor
yağmuru güle oynaya yağdıramadığı sevimsiz
pazartesi akşamları.
ailesini bir tramvay yolculuğunda kaybetmiş.


Tabiatı biaten yaşlaşmış.
tentürdiyot kokusunu
hastanede,kalbini dikerken öğrenmiş
yaramış hastaneler ona.
-ölecek insanları ilk görüşte anlıyor artık
o kadın.
gördüğü her tabloyu Pablo Picasso'nun zannediyor.
resimlere peyderpey meraklı.

Evraklı insanların sıkıntılarını yaşıyor
oturduğu kaldırımdan,-içtiği sigaralara
toz kondurmamak için,kendini öldürmeyi
düşünüyor.

Geçen gün,-Göğe bakma meyhanesinde
ahşap parkelerden soğuk giriyor diye içlenip
üç şişe  1987 Bordeux  şarabı içmiş.
hesabı ödeyemediği için Ah muhsin ünlü
şiirleri okutmuşlar,tüm gece.

''Diyor ki,-ellerinin birtanesinde.
-bahçenin saçları kazıtılmış.
kıbleye çevrilmiş eşarp boşlukları
veyahut tan ile ten çarpık öldürülmüş aile mezarlığına
nazarlığına güvenmiyormuş martılar.
o da martılardan daha akıllı olduğunu zannettiğini
söylüyordu-yüreğimizdeki kurumları nasıl temizleyeceğiz diye toplandığımızda''.

Göğe bakma meyhanesinden çıktığında.
göğe bakma meyhanesinden çıktığını hatırlayamayacak kadar sarhoştu.

...

ebem kuşağını içine çekerek yürüdü,üçüncü köprü sandığı köprünün trabzanlarına çıkıp
astı yüzünü...

aydınlık havalandığında...
ölüye vurdu kıyısı.

Sebebi kırkyedi saat sonra anlaşıldı...

''Meğer  kimsesi yokmuş.
düşün
hiçkimse kaç şekerli içiyorsun diye sormuyormuş''














28 Haziran 2012 Perşembe

Hangi yaylım faslı bu?

Düşlememe izin ver
üzüm taneleri birleşip cesedim oluyor.
kırılan ellerini anneme itiraf ediyorum
-kırıldıklarımızı birleştirip
herhangi bir vasıtayla varıyoruz
Allahuekber dağlarına.
üşüyorsun,üşüme.
ağrılara meyhaneler kuruyorum tenha yerlerde
-meyletmek.
enstantaneleri büründüğün sessizliklerle süslüyor.
kaç bin desibellik susuyoruz aşıkken.
onlar seni elbisesiz düşlüyor üzülüyorum.

Bir gün gelecek o tren.
-sesleri vapur seslerine benzemeyen
baca karanlıklarını gökyüzüne katarak
sen ayırırsan onları gökyüzünden
ağlayarak öperim yanaklarından.
ne güzel.

Herşey yerli yerinde bertaraf.
-dudaklarındaki pelikan tütünleri her tarafa eşit
miktarda dağılıyor.
ben seni büyüten evliyanın
sözsüzlüğüne maruz kalıyorum
o an falan fişman uzuvlarım ağlıyor.
tenli tensiz dağlı yollar çıkıyor karşıma
derin nefes alamıyorum hiç
dalamıyorum gecenin bir saati.
-heyecanlanıp tiksinç merasimlere ayırıyorum
senin bana ayırmadığın vakitleri.

Lütfen düşlememe izin ver.
gel al şu kalemi ellerimden.


Senin ney selamından.
-hangi yaylım faslına giriyorum?
-cadde-i kebrin ortasında
dudaklarımı elleyerek ağla
ortalama beş saniye aralıklarla
periyodik tramvay fotoğrafları çekip basarım heyecandan.
sonra habibim,-geçerken selam eder artık oturmadığımız o eve camdan.


Kabul edersen düşleyeceğim,ama sessiz ol.
Çünkü annem -vesveseme kuduz...

-Korkuyor doluyken

         rakı bardaklarımdan.


18 Haziran 2012 Pazartesi

Diyo/jen

uzak uzadıya efsunundan döndüm.
cinnetteyim.
bizim göğün güvercinleri
üstümüzde uçarak iş atıyor gözlerimize.
bunun dramatizanlığını iki kuruşa
ayarladığım özlem evi çalışanları kurguluyor.

kaliteli tütünler içmek,yaramıyor mu dersin bize?
nutkunu tüttürdüğüm an için diyorum
şimdi-
gel de öpme,aşka isyan istemem.
-çünkü




gölge etme,başka ihsan istemem diyo/ jen.


''keşke gelsen,-gölgeme gölgeni eklesen''