28 Haziran 2012 Perşembe

Hangi yaylım faslı bu?

Düşlememe izin ver
üzüm taneleri birleşip cesedim oluyor.
kırılan ellerini anneme itiraf ediyorum
-kırıldıklarımızı birleştirip
herhangi bir vasıtayla varıyoruz
Allahuekber dağlarına.
üşüyorsun,üşüme.
ağrılara meyhaneler kuruyorum tenha yerlerde
-meyletmek.
enstantaneleri büründüğün sessizliklerle süslüyor.
kaç bin desibellik susuyoruz aşıkken.
onlar seni elbisesiz düşlüyor üzülüyorum.

Bir gün gelecek o tren.
-sesleri vapur seslerine benzemeyen
baca karanlıklarını gökyüzüne katarak
sen ayırırsan onları gökyüzünden
ağlayarak öperim yanaklarından.
ne güzel.

Herşey yerli yerinde bertaraf.
-dudaklarındaki pelikan tütünleri her tarafa eşit
miktarda dağılıyor.
ben seni büyüten evliyanın
sözsüzlüğüne maruz kalıyorum
o an falan fişman uzuvlarım ağlıyor.
tenli tensiz dağlı yollar çıkıyor karşıma
derin nefes alamıyorum hiç
dalamıyorum gecenin bir saati.
-heyecanlanıp tiksinç merasimlere ayırıyorum
senin bana ayırmadığın vakitleri.

Lütfen düşlememe izin ver.
gel al şu kalemi ellerimden.


Senin ney selamından.
-hangi yaylım faslına giriyorum?
-cadde-i kebrin ortasında
dudaklarımı elleyerek ağla
ortalama beş saniye aralıklarla
periyodik tramvay fotoğrafları çekip basarım heyecandan.
sonra habibim,-geçerken selam eder artık oturmadığımız o eve camdan.


Kabul edersen düşleyeceğim,ama sessiz ol.
Çünkü annem -vesveseme kuduz...

-Korkuyor doluyken

         rakı bardaklarımdan.


18 Haziran 2012 Pazartesi

Diyo/jen

uzak uzadıya efsunundan döndüm.
cinnetteyim.
bizim göğün güvercinleri
üstümüzde uçarak iş atıyor gözlerimize.
bunun dramatizanlığını iki kuruşa
ayarladığım özlem evi çalışanları kurguluyor.

kaliteli tütünler içmek,yaramıyor mu dersin bize?
nutkunu tüttürdüğüm an için diyorum
şimdi-
gel de öpme,aşka isyan istemem.
-çünkü




gölge etme,başka ihsan istemem diyo/ jen.


''keşke gelsen,-gölgeme gölgeni eklesen''





17 Haziran 2012 Pazar

’’Gönlüne yerleştirdiğin glock marka tabanca için affetme şiiri’’


’’Gönlüne yerleştirdiğin glock marka tabanca için affetme şiiri’’

Kan döküyor ahşap kendi kendine
soğuğu sırtım kendiliğinden kesmiyor
ben doğa duymaz,bugün öldürülmeseydim
yarın kendimi öldürecektim
ne tür bir silah ile yapacaktım bunu
karar verememiştim henüz
Sen gönlüne glock marka
namlu uzunluğu 96 mm’ye varan
bir tabanca yerleştirmişsin.
üstelik ağırlığı 570 gram dolaylarında.

Ben doğa duymaz,üç kez cinnet geçirir oldum
ama tuttum kendimi
annem bana hep delisin sen der.
birgün gerçekten delirdiğimde o ben hep demiştim diyecek.
Sustuğunda ise keşke normal bir adam olsaydın da
masa başında çalışır gibi yapıp
her ayın sekizinde maaşını alsaydın der gibi oluyor.
ama demiyor,sanırım artık hiç diyemeyecek.

Ellerin yüreğimin ağırlığını söyleyemiyor
ama ben hep kendim buluyorum bunu
diyorum ki içimden
’’Şöyle bir gelsen,şiir yazdığım kağıtlara göz ucuyla bakıp
ne güzel şiirler bunlar desen,-ellerim kırılsa kendiliğinden’’.


Ben doğa duymaz
adım ve soyadımın ilk üç harfi birşeyler imaa ediyor.
buna mütakıp yeniden doğ-up beni duy-manı istiyorum.

Bugün
ölümümün şu saatinde
kuşkuya düşüyorum,gözlerinde imsak vakitlerini
kaç dakika ile kaçırdığım konusunda.

Boynumdaki cevşeni,annem okuyup üfledi.
çocuklarımıza okuyup üflediğin cevşeni tak istedim
her gece.
sırf bu düşünce yüzünden,güneşin binbir türlü doğuşu var göğe.

Seni yüreğindeki glock marka tabanca için bile sevdim.

Çünkü senin ellerin bir ömrü törpüler ve çırılçıplak teneşire yatırır-dı.
-kendiliğinden temizlenirdi yüreğim,uzak-uzadıya.

Çünkü
-sen güldüğünde,beni bitkisel hayatta fotosentez yapmaya iten
gül bahçeleri karşılardı.

Çünkü.
-düşünsen aslında
edebiyatın sakallarımla paralel anlamları vardı.

Çünkü düşündüm ardından hep.
-senin Ney üflendikçe kabaran yürek bulantıların vardı.
ben mor tülbentlerini,-annemin tülbentlerini öper gibi öperdim hep.
bu yüzden duvarlara gölge düşünce anladığımız tiyatrolar da oldu.
bunların olduğu akşamlar,-ben gözlerimi kapatınca
sen hep şiir kitaplarımdan öptün beni.



Senin antik-arabistan tımarhanelerine hayran olduğun
ezher kıyafetlerinden aşikar.
Aklına seher vakti kargaşasından,benim
hep boşluklara koşturduğum anlar gelmesin.
Çünkü korkuyorum aynı zamanda
inandıkça keyfiyetten soğuyor ellerin.


Tövbe ediyorum
-yollar katıyorum kalbine
ömrünün azabını çekiyorum içime,mis gibi.
sen kattığım yollarda gidiyorsun
gözlerin ilahi kahve rengi,-daha çok derin.

Sana renkleri anlatırken
-istemeden türkçeye çevirdiğim yağmur sesleri
yüzünden daha çok kısıldı gözlerin
bilmiyorum ki ben
seni öperken mi
ne zaman
gönlüne glock marka
tabancayı yerleştirdin.






Ölüyüm
-bana izlediğin pencere kenarlarını getir
zaman ben
Sana ağlayarak çay da demlerim.



ben doğa duymaz
burası cennetin cehennemi en net gören kısmı sanırım.
sen Nerdesin?

16 Haziran 2012 Cumartesi

garip

Sana bir havadisim var,
- iyi anlamda değil.
Bir şiir kısalıyor gittikçe.
sen git gide yalnız kalıyorsun.
mütevazi bir azalış.
hudutta.
elim tüfeklere varıyor
sağım solum yanlış.

Sanki Hacc'a yetişiyordun.
Garip bir gidişin vardı Mercedes'e binip.

o saniyeyi unutmaya,tenezzül edemiyorum.

15 Haziran 2012 Cuma

seninle aynıydık.


Aklıma
acıbademde eski bir şarkıyı
hatırlamaya çalışırken geldik.
sen çay söyledin.
Guatamala'da küçük bir çocuk nasılsa
öyleydik.
her an,olmayan şeylerimizi kaybedecek gibi.

Ellerin
gökten bir ip inse
direk asılacaktı.
beni asmak için.
azalmak için,susman yeterli.
ne hoş bir teferruat.
gerekli hiç bir maddiyat yok.


Şimdi ben
neden,öğle uykularımdan bahsetmiyorum.
şimdi neden
gözlerimden uyku akıyor.
ve hala tam anlamıyla çözemiyorum kendimi.

Ben bir sabah,güneş doğunca
derdimi küçük bir kağıda yazıp
buruşturdum,sana getirdim.
doğrulunca herşey yanlışlaştı.


Aslında baya bi yanıldım.
Çünkü zaten.
iç hüzünlerimde,kürtajla aldırdığın her saniyem.
Guatamalalı bir çocuktu.

Seninle,aynıydık.


Ruhtelif.

şehirler arası yürütüyorum,-efuli bir manyak
kuruttuğun  kendi yanağın,-sömürgeden şikayetçi bayraklar.
-kendi kendine yanan bir ağaç kadar müzdarip
avuç içimdeki çizgilerde keyfi yıktığım salıncaklar.

''ezberini bozmak için bu kez ben sabah ezanında ağlıyorum, salkım saçaklar..''


Alçaktan bir düş ürüyor.
-al çakmak.
şimdi ben o kaldığı için
yürüyorum.

Şiire huzeyme.
-bu kırıldığın edebiyat tüneli.

İnşaa ettiklerimden,geçtiğini
görmek istiyorum.




Zemin kata çökesice,boş kaldırım.
-tüfeğimi boşluğa doğrulttum
gelen geçen kimseler yok
endişelenilmiyor.
-baş kaldırıyorum.

8 Haziran 2012 Cuma

Neşet Ertaş'a Sanrı Kuşağı.



Aynanın karşısına geçip
    -kendi omzuma dokunuyor gibi yapıyorum
''Merak etme;
-          çok acıyor ama sonra geçiyor ''diyorum
günah benden gidiyor
eğilip çekmeceye 45'liklere meylediyorum
''Gönül dağı''


Aynadaki adam tekrar beliriyor ve ekliyor.


''Ee doğa,bazen neşe bazen Neşet'' 


ben şarkı başlayınca
-kendimden geçmeyi bekliyorum.



Baba Küba Küba bakma bana.

Dilimi kurutarak ayılıyorum.
Bir arjantin daha gettolayıp.

''baba gözlerime Küba'ya kaçıcakmış gibi bakma,biliyorum getto ayıp''.

Dilim kurudu,ayıldım
girdiğim derin marşın ezgisine
özgürlük orduları yarattım ve katıldım


''ama gözlerime bakma böyle Küba Küba,ben aile mezarlığımıza ilk giren olacağım baba''

Misal için ödün.

Kapının
anahtar deliğinden
baktığındası için hiç kimse
esrarengiz birşeyler yazmamış mı Nakşiyan.
Orada galaksinin ne tarafına
hiçbirşey sermeden eğilip tövbe ettin.

Hiyerarşi en son kime varıyor
en son kime boyun eğiyoruz yani
Nakşiyan nirvana var ise eriyoruzdur.
Erdiğimiz için verdiğimiz şeyler var.
Misal Ödün.

Bokuna karışmıyor değil mi? korktukların.

Efuli bitecek ellerini kalemden doğur.

Yar kırlangıçları öpüyor
Efuli
birşeyler yapmamalı mı.
Çek ellerini kalemden Doğa
yazmamalısın.

Yar kırlangıçlar
öpülüyor
efuli
yaptıklarımız birşey değil.
Bitecek ellerini kalemden doğur.
ayazma nasıl?


Yar kırlangıçların
alınları ne kalın
efuli
onlara ince elediğin
gözyaşlarını yetiştir.
bu eller bir kalemde doğmaz
doğar ama bir sabah ayazlar
tutarsan ellerimi asıl.

''Asılsız sinyaller alıyorum,Efuli ölüyor Şemsettin -bari şarjörü boşalttığın için ayıl''.

Hepsi Ne Bileyim.

Bir dağın kalbine tüfeklen ineyim.
-giriftar olayım,delik deşik.
bu kalemi
salıncağına park edeyim
sonra kendimi sobeleyeyim.
bu bahar çok başka şeylerden söz edelim.
Tüfeğini indirmeden ellerime daya
kalbine dayansın ellerim,bir tramvayın.
travmasının adını küçükken koyan bir adamım
hepsi bu olmadığı için koyduğum adı unuttum.
trav/ma/yınım.


Bir tüfek kalbime dağ ile insin
giriftar ol,güvercinler desin bu gök delik.
bu kaleyi
alıncayana kadar derenin
içine olta at,yakalayabileyim
söz ettiklerim demin dediğim baharlardan da sonra gelsin
ben her istediğimde kendime gelebileyim
Fakat hepsi bu değil
hepsi ne?
bileyim.

7 Haziran 2012 Perşembe

yetiş neredesin?

Ellerini tutuyorum,kırılıyor
pencereye yönelemiyorum.
buna mütakıp
cenazemi kaldırıyor gece
sabah olacakken.

''yatağımın ucunda tıbbi seanslara maruz kaldığımı sandığım için öptüğüm kadın''.
Keşke adın geçen herşeyi sadece bana bıraksaydın.

5 Haziran 2012 Salı

garı ayrı ihtiyari öptüm.

garı ayrı ihtiyari öptüm.
düşlerine mor serüvenler bulaştı
yosun deydirerek söndürdüm
-
kaza eseri bir şiir bu halka ulaştı.
Oysa biz ebedi ilimlerden sonra
topyekün ilahi heveslerle kuşanmıştık.

Bana sorarsan
bilmiyorumdur
Kaçıncı yeniye peydah etti beni eski ölüşmelerimiz.

Evhamla Lirlere İğne Fısıldıyor.

Evhamla lirlere iğne fısıldıyor
elleri literatürden iğdeye fırlıyor

Lejyoner yüreğimde her gece
-elif'i görünce afallıyorum.

İsyan bayrağını,öperek ütülüyoruz
-evveli gömdüğüm için,öpemiyoruz

Fesatı yüzük oyun affetmek için.
-sürmeli insanları ağlatana kadar,kendi gözleri doluyor Elif'in

Karanlık olduğundan,daha iyi görüyorum.
Sala verilen insanların sema yerlerini.
.




Ürperten Eski Ellerin

Perde çekildi
şehir ürperten eski.
-hallerimizi angolasakson kaydediyor.
ağla diye gözlerini öpüyorum
ellerimde menfurdan ipek mendil
gitmediğim bir yerden dönüyorum
dönüş yolları notasız perspektif
...
Ellerini,ellerime yatırmış,spekülatif sessiz
dinlendiriyor.
Ben heyecandan ölüp
öteki tarafa ellerimi tuttuğunu dillendiriyorum.


Ölen Annelere Ölen Anneler Kavuşuyor ise

Sonra insansız uçaklarla bir sürü insanı bombaladılar şemso.
Büyük topraklarda , büyük küçük demeden.
Onlar ölünce orada soyadlarını kurtuluş olarak değiştirdiler
tanınmasınlar diye,çünkü en çok yüreklerine sinmişti
bizi neden öldürüyorlar anne sorusu?-büyük küçük demeden.
Ölen annelere ölen anneler kavuşuyor da
-anne olmadan ölenler...
Şemso onlara anne olabilsinler diye...
Şölenler hazırla
Bak bir sürü anne var orada desin,onları görenler.

Uyandıktan sonra buharlı biri cama...

Sessizliği yasaklayan siyasete meylediyorum.
Annem eşarbını babamın mezarına ha gömdü ha gömecek.
-Bir gün kendi rüyama girip,o ölmedi diyorum.
Uyandıktan sonra buharlı cama biri 'Ölecek' yazıyor.
elzem hali,senin güzergahsız gülüşlerinin
her geçen gün azalıyor.
-Buna binayen saat dokuzda tekrar yatıyorum
bir daha uyumamak üzere uyuyorum.

Şiddetin en zamansız talimi bu
yokluğu  anlıyorum,fakat konuşamıyorum hakkında.





Hangi cenazeye katılıyorsun ki şaşkınlığın.

Dinmiyorsa elleme,ellerine kalır yağmur.
 fişenki eskisi gibi kağıda sürerler onlar.
-onların tüfeklerle kendini öldürüyorlar hali
benim tasarladığım batı şeriaya çokça istihdam sağlıyor.

Bu yüzden katlanamadığım çağlardan gelmiyorum.
Bu yüzden de dinmesin ellerinde bu yağmur.
Islak.
-Betonların
Üzerine dinamitler örüp kaldırıyorum.
Senin kuruduktan sonra
hangi cenazeye katılıyorum ki şaşkınlığın.
hep beni anlayınca vuku buluyor.

Cılkım
bir seansta çıktıktan sonra
ben
ipek diye sanıyorum,kırılıyor. ah bahçeleri devirip ararken inandığım ellerin.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Güruhta sakallarımı kandırdığın çatı katı tozları

Kaynıyor gözlerin,bilmiyor muyum?-biliyorum işte.
aksine bir şuhu getiriyorlar kanıyorum.
-dolaylı ölüyorum bir istasyona sebepsiz.
Ah'ımı kim aldı biliyorum.
onu kime verdiğimi,biliyorum işte.

Hani uğruna ölünebilecek şeyler vardır.
Yaşıyorum bunun uğuruna inanıp.
Beliğ şeyler vardır,ellerin.
Ellerinin öldürmediği uzuvlarım olmalı.

Veda ediyorsan,atalet hallere davranmalı
Çay koymalısın,
çay içmiyorsam,son kez gördüğüme inanmam seni.
İnanamam işte,

Güruhta,sakallarımı kandırdığın çatı/katı tozları
hep salıncakları eski evlerde bıraktırıyor bana.
-Vakti şeriflerden Cuma sabahı.
beni bıraktığın salıncakta,keyiflenip ağlama.

Şalların son koyduğun yerde kendi kendine infilak etti.
-Bağlama çalan bir suphi içimde..
bağrıma cadde-i Kebir'lerden Muhsin Efendiler.
-ayet ayet ağlattılar.

Biliyorum fakat ben herşeyi,
-seni Rükuda kaybetmeseydim
secdeye durunca kaybedecektim.


Veda ediyorsan ama,atalet hallere davranmalı
Çay koymalısın
çay içmiyorsam sen gözlerime bakıp
Şu dağlara,on iki yardım fişeği atalım mı derken.
ayrıldıktan sonra ki ölü hallerini kastedip.
Ben saçmalama deyip -ölmeye devam ederim.


Haydi.
Çay koy da içelim.
sonra on iki yardım fişeği dağlarına mı atalım ayrılığımızı.
ne yapıyorsak yapalım.



3 Haziran 2012 Pazar

Serkan Karaçay'ı Kim Neden Öldürsün?

Serkan Karaçay;
-Siteryoşat tekniğine güvenerek,
beni gördüğünü iddaa ediyor.
eski mevki,yeşil
üst kademeleri tirbülansa epey çabuk girmiş.
güzergahımı yanlış tayin edecek bir
-yolcu otobüsünde.
Ben bunu dedikten
kaç gün sonra
ölüm haberini alıyorum.
Serkan karaçay'ın ölüsünde ev bulunuyor.
bunları o kendi
tramvayda iç geçirirken söylemişti bana.
Romantizm,Crambo,kültür,roman tercüme ederken.
beklediği tramvayın,gelmeyişini,onun tatlılığına
bağlayıp öldü.
ağır basan,ahşap bakışlı monoton japon diasporası
bir kadına tütün bırakmaktı.
Bırakamadım ve yüzyıl geçti o anda
 ben hep  ahmaktım diyor
bana çok zaman.

Serkan Karaçay'ı
kim neden öldürsün.
Bulgaristan'dan öğrenci arkadaşı
kaçırmış,bir tütün ısmarladı
ve o tütünü kadına bıraktı.
gözlerinde karateciliğin verdiği
insanlığın aldığı o son tatbikat hevesi.



Kamikazeme yığınla afyon harcadım,-şimdi bu uçak beni düşürecek
''Sıkma portakal olmadan yüce konuşmalar yapamıyorum ama
bu uçak düşünce Serkan Karaçay ölecek''...yabancıma hey...yabancıma...


Yabancıdan kastı Japonya'ydı.

-Uçağının camlarını üflemiş,buharına annesini ayıltacaklar için iki öneri yazmış.

1-Sağ elini bırakmayın.
2-Kolonya Kullanın...



2 Haziran 2012 Cumartesi

sen eğer ayarlarımı mahvedersen

Madem ki rüyama uygun seccade yok
seccademe uygun,rüya göreyim
-Tasarla herşeyi.
bir saat gibi kur
ve patlat.

Arabistan
motifleriyle,bu yazdığım
mekan uyumsuz
bir arkadaşım vardı
ismi Kuran'da hiç geçmiyor
eminim ki duymuşsunuzdur.

O'nu her gece,ağlarken izliyordum.
birgün dayanamadım
nazikçe tehtid ettim.

Sen-eğer güruhu ayartıp.
-ayarlarımı mahvedersen.
ben klişe küfürlere meyletmem.


''ayrılsın,ve o bankta kıvranama,gözyaşların çekilsin.
deprem yahut tsunamide olabilir...
nefes almayı tekrar öğrendiğinde,başka biri
olarak ta dönebilirsin''.




1 Haziran 2012 Cuma

Bir bahçe için Minare düşünüyorum

Sinüslerimi
mevsimler tetikliyor.
gözlerime dem avutma
-ben devlete daha çok üzülüyorum.

Kayalıklarda.
bugünlerini
harcadığın mendilleri görünce
soykırımlardan söz açılıyor.

bir bahçe için
Minare düşünüyorum
adlı mektup alıyor
devlet bizden

bir bahçe için
minare çok
adlı mektup alıyoruz
devletten.

Bunu aldığımda
Elif çok üzülüyor işte...

Ben bu pencereyi,tamamlamaya çalışıyorum

Ben bu pencereyi
susarak ta indiririm.
sonra
gökyüzüne
bu pencere de açılır
dar ve devrik sıralanmış
-binaların arasından

Bu pencerede
geceleri
bu sokaktan geçenler
beni çok kez
düşünürken görüyorlar

Ne düşündüğümü,sigara yakarak söylü..
Diyelim ki,
Ne söylediğimi,sigara yakarak düşünüyorum

altı yırtılmış sayfanın
-yırtık yerine
denk gelen
cümleyi,düşünür gibi...


tamamlamaya çalışıyorum kendimi.

Nejat Oğluna Söyle.

Pardon Nejat
ruhumdaki mumları
elleri olmayan bir kadın
söndürdü
evden çıkmadan önce

Pardon Nejat
Dila hiç piyano çalmadı
beethowen şuan ellerinde ölü
ikisininde gözleri misvak.


Pardon Nejat
-İdeolojimi
bugün sana anlatacağım
kendini hemen koyverme.
devrim demiyorum.
biraz gülümse

Bizi asmazlar
asılacaklar asıldı
orman yangınlarına
içten içe
şükrediyorsan
etme Nejat.

Bizi ağaçlar,tarihe sunar hem o vakit.
bizi asmazlarsa
asmaktan beter ederler Nejat.

Oğullarına ölmeden önce tek nasihat..
tek nasihat et Nejat.

''Daha çok ağaç diksinler''.



Eğer şu kuşu vurursan Şemso.

Eğer şu kuşu
ellerinde bir silah varken de
vurmuyorsan
seni canım kadar severim.

Eğer ki şu kuşu
bu silahla vurursan
sana şu kadar para vereceğiz
derlerse yapma Şemso
canım ikimize de yeter.

Eğer bu kuş
beni vurun
derse
kulak asma
bu işin
aslında Amerika vardır
Onun arkasında İsrail yoksa bile
Azrail..
Azrail...

Çünkü kuşları bilirim.
-Ölene kadar uçmak isterler.



Sıfırüçoniki'de kimler kırıldı benim dışımda

Tükürdüğüm şehirlerin içinden acı çektiklerimi ayıklayıp
geri yediriyor annem
yüzüm buruşuk
bunun için ayrıca çirkinim


Kendime
tasarladığım son fiyasko olacak biliyorum


Artık! şu namluyu üstüme
adam akıllı doğrultsan ya
ıskalayacak gibi duruyorsun.



Çok keyifliyim diye değil.

Tazyikli
su döktüm
gözlerimden
çok keyifliyim diye değil
hiç kimse kalmıyor diye
gittiğim olmadı hiç.

Eylemsizliğim yüzünden
dudaklarını ısırman şart mı?
-sen düvelleri sayıp
sahici sahici izleyemez misin
kuru yük gemilerinin
uzak hallerini.

Ah
ellerin olsa
ellerin
kalbime vursa
tıkandıklarım geçer belki

Şahadet tohumlarımı bahçene eksen
aslında daha iyi anlaşacağız.

İçin Sonrası

Sufilerin ışığı var karanlığı kesiyor,
-sen şimdi ellerini yık geç.
Sonrası için
büyük trenleri var
küçük istasyonların
büyümesini bekliyor
kavuşturmak için
kavuşmak isteyenleri.

Eylemsizlik bitmedi.
Kendim ölünce
Ben en büyük günahları
dul bırakacağım.



Ben bu hikayeyi hangi ayetle tamamlarım

Sabah ayazında
saçların
paldır küldür gazete dağıtıyor.
Yoksun.
Ben mecmualara ayet damlatıyorum.
Bütün kitapları yarı bitirdim
kendi kitabımda,bir sayfa var,uçları belirgin.
her gün okunmamak üzere yazılmış
es geçtiğim punto karanlığı.

Şimdi zaman
yeni bir
hikayeyi
hangi ayetle
tamamlayacağım zamanıdır.
Proletar bir şair.
ellerini hangi renge satar.
Sen beni
kaç kez değiştirirsin.

Azalmıştır,fakat yarıdan fazla
dolduğunda
ben tekrar başa döndürürüm
bu kum saatini.
gözlerin dolduğunda
beni bu yüzden de anla.

Benimle olduğunda;
-metafizik sıvısıyla
desteklenmiş
giyotinlere beden eğiyorum.

Zaman çok hüzünken değinilmiyor
Bir annenin çocuğunu hala
öpebiliyor olmasına.